5. DUHA SURESİ

Osman Polat Duha Suresi Çevirisi

Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla

  1. Yemin olsun yayıldığı zaman gündüzün ışığına.
  2. Yemin olsun gelip yerleştiğinde geceye.
  3. Rabb'in sana veda etmedi ve sana öfkelenip uzaklaşmadı.
  4. Sonrası senin için şu halinden / şimdiden daha hayırlı olacaktır.
  5. Rabb'in sana verecek de ileride hoşnut olacaksın, razı olacaksın.
  6. O, seni yetim bulup bir sığınağa kavuşturmadı mı?
  7. Seni şaşkın bulup yumuşakça yol gösterdi.
  8. Seni aile geçindirme sıkıntısı içinde bulup zengin kıldı.
  9. Öyleyse yetimi ezme, kahretme.
  10. İsteyene, sorana ilgisiz, soğuk kalma
  11. Ve Rabb'inin nimetini de sürekli, durmadan anlat.

Kök Anlamlar ve Bağlantılar

  • "duha"; kuşluk vakti. Araplar için gündoğumundan 45 dk sonrasından başlayarak, öğle namazından yaklaşık yarım saat öncesine kadar olan o vakte "duha" denir. Bazen gündüzün tamamı için kullansalar da Kur'an'da "leyl" (gece)nin zıddı "nehar"dır.
    "gelip yerleştiğinde geceye"; gecenin başlangıcına yemin ediyor Allah.

    "secâ"; "seciye" burdan gelir (karakter, tabiat, oturmuşluk). Karakter oturduğunda insan sakinleşiyor, o eski deli dolu halleri kalmıyor. Dolayısıyla;

    "gece gelip yerleştiğinde / durulduğunda"

    "duha" ile ilgili ayetler: Şems 1 (veşşemsi ve duhaha), Naziat 29, 46, Araf 98, Taha 59, 119

  • "Rabb'in seni 'terk' etmedi" diye çevriliyor başka meallerde, yanlış. Terk Arapça'dır. Bir kelime çevrilecekse, o kelime Kur'an'daki başka bir kelimeyle çevrilemez. 2 farklı kelime kullanılmışsa mutlaka anlamları farklı olur (nebi - resul gibi). Dolayısıyla bu ayette "terk" diye çevrilemez. Türkçe'de "metruk" sözcüğü kullanılır. Terk edilmiş binalara "metruk" denir.

    Müminun 100, Saffat 36 (Bu ayetlerde "terk" kelimesi geçer.)

    "Rabb'in sana veda etmedi"; Araplar yolcuları uğurladıkları zaman buna "veda" derler. Bizdeki gibi kalıcı değil, geçici ayrılığı ifade eder. Kelimenin kökü "yumuşaklık"tan gelir. "Rabb'in seni yumuşakça bırakmadı ve öfkelenip soğumadı"

    "qalâ" öfkeye bağlı soğuma. Örnek ayet: Şuara 168 (Lut nebi diyor ki: "Sizin bu yaptığınız şeyden dolayı çok 'öfkeliyim'")

  • 3. ayette Allah, nebiyi ne yumuşakça terketmiş ne de öfkelenip terketmiş; demek ki bununla ilgili bir iddia var.
  • 4. ayette "ûlâ"; "önceki" diye çevriliyor, yanlış. Doğrusu "şu andan, şimdiden" olmalıdır.
  • 5. ayette "ve lesevfe"; "sevf" ileriki demektir. "ve lesevfe": 'ileride’
  • 6. ayette "yetim"; tek kalmaktır. İnci mercandan ayrıldığında "yetim kaldı" derler. Yetim, biricik demektir. Türkçe'de yetim, baba vefat ettiğinde kullanılır. Anne vefat ettiğinde "öksüz" denir. Araplarda yetim;; bazen anne, bazen baba, bazen her ikisi de birden vefat etmişse kullanılır. Muhammed Mustafa'nın da zaten hem annesi, hem babası 5 buçuk yaşından önce vefat etmiştir. Allah burada "yetim" diye Nebi'den bahsediyor. Yetimlik ergen olmadan ailesinden birini veya ikisini kaybettiğinde kullanılır. Yaşı ilerlemiş kimse için ebeveynini kaybettiğinde "yetim" denmez.
    Kur'an'da "yetim" 53 yerde geçer. Örnekler:
    Nisa 2. 6, 10, İnsan 8, Bakara 220
  • "yu'tike" cömertçe vermek
  • 7. ayet tartışmalı.. "Seni şaşkın bulup sana yumuşakça yol gösterdi."
    Muhammed Mustafa nebilikten önce kafir miydi?
  • "dalalet" 192 yerde geçer. "Bilerek ya da bilmeyerek doğrudan sapmak" demektir.
    • "Hidayetin zıddı, yoldan çıkmak" anlamıyla "dalalet"
      Nisa 60, 110, 113, 136, 167, İsra 15, Sebe 8, Maide 77, Yasin 62, Sad 26
    • "Boşa çıkartmak" anlamıyla "dalalet":
      Tevbe 115, Muhammed 4, 5, 8, Fil 2
    • "Kaybolup gitmek" anlamıyla dalalet:
      En'am 24, Secde 10
    • "Şaşırmak" anlamıyla "dalalet":
      Duha 7, Şuara 20, Yusuf 12, 30, 95, Necm 2, Kalem 26
  • "fâsık"; "fısk" kökünden: Tarlaları bozmak için tarla farelerinin yuvalarından çıkmasına "fısk" denir.
    Bakara 26: "Allah, fâsıkları saptırır" (vemâ 'yudillu' bihi illel 'fâsikin') dalalete iter
    Mümin 74: "Allah kâfirleri saptırır" (dalalete iter)
    İbrahim 27: "Allah zalimleri saptırır" (dalalete iter)

    "dalalet" ve "fâsık" aynı şey değil. Nebi fâsık mıydı, kâfir miydi, zalim miydi de Allah ona kitap ve ilim indirdi? Elbette hayır. Muhammed Mustafa kesinlikle nebilikten önce kâfir değildi, olamaz.
  • "yecidke, vecedeke"; Türkçe'de "icat, mucit, buluş, bulmak" kullanılır, veya "vücut, mevcut"... Bu kavram 107 yerde geçer.
    Neml 23 (Hudhud kuşu Süleyman nebiye diyor ki: "Sebe halkını gördüm, başlarında bir kadın var Belkıs isminde. Onları Güneş'e secde eder 'buldum'.")    
    Kasas 15: "Musa nebi birbiriyle dövüşen iki kişiyi karşısında 'buldu'."
    
    "Birini bir hal üzere bulmak"
    Talak 6, Nisa 43, Araf 102, Al-i İmran 30, Mücadele 22

    Allah'ın izni olmadan kimse ölmeyeceğine göre, ne annesi ne babası birileri tarafından öldürülmediği halde, neden Rabb'imiz "seni yetim 'bulup'" diyor? Aslında gerçeği şudur: "seni yetim 'bırakıp'" Allah'ın kuluna, nebiye seslenişindeki incelik...
    Yusuf 100: "Rabb'im sen dilediğin işlerde öyle incelikler, öyle latif eylemler yapıyorsun ki", Mülk 14: "O, Latîf'tir, Habîr'dir."
    Latîf: Sonsuz incelik sahibi
    Habîr: Yumuşak bir toprağa, bereketli bir toprağa, ekini tohumu çok zarifçe koymak. Nebinin aklına, kalbine bilgiyi yumuşakça bırakıyor Allah.

    Hidayet: "feheda" yumuşakça yol göstermek.
  • "ölüm izni" ile ilgili ayetler: Al-i İmran 145, Necm 44
  • "rızkı verenin Allah olduğu" ile ilgili: Al-i İmran 26
  • "mülkü verenin Allah olduğu" ile ilgili: Zümer 52
  • Furkan 57: "De ki: Ben bu tebliğime karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Sadece aranızdan rabbaniler çıksın istiyorum, kendini Rabb'ine adamış kimseler."
    Niye müminler değil de rabbaniler?
    Maide 44: "Senden önce nice nebiler, rabbaniler vardı ki Tevrat ile hükmeder."
Muhammed Mustafa hikmet erleri istiyor!