14. ADİYAT SURESİ
Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla
- Ateşle vadinin diğer yakasına geçenlere
- Kıvılcım çıkaranlara
- Aydınlıkta değiştirenlere
- Yaktıklarından, yıktıklarından geriye toz bırakanlara
- Onunla topluluğu ortalayanlara yemin olsun ki;
- İnsan, Rabb'ine / yetiştiricisine karşı inatlaşır / direnir.
- Kendisi de buna tanıktır.
- Hayrı, birikimi kendisine toplamayı çok sever.
- Mezarlarda olan ortaya çıktığında
- Ve sadrda / başta olanlar elde edildiğinde
- İşte o günde Rableri onlara haber verecektir.
Kavramlar, Kök Anlamlar
- "adiyat" > "udve" kökü: Türkçe'de kullanıyoruz "vadi" "udve"; vadinin bir yakasıdır. Karşı yakadakilere kinaye olarak, bu yakadan öbür yakaya sınırı geçtiğinizde sınırı aşmış ve saldırmış olursunuz. "Ellerindeki ateşle vadinin diğer yakasına geçiş yapan bir topluluk"tan bahsediyor. "vadi" ve "aduv" kelimeleri sınırı aşarak karşı tarafa yüklendiği için de burada "saldırganlık" türemiştir, bu kavramdan. "Şeytan sizin için apaçık düşmandır" ayetinde buradan türev kullanılır. (sınırı aşarak karşı tarafa saldırmak)
- "dabh" kavramı > köz külü demektir. Kızartılmış şeylere "dabah" denir. "Kızgın bir biçimde saldıranlar" anlamı vardır.
- "vera" > tasavvufta çok kullanılan bir kavramdır, tabi yozlaştırılarak. "vera"; arka, ötesi, saklamak, kapatmak demek. Bir tepenin arkasına "vera" denir ("fel-mûriyâti")
- "ğar" > Türkçe'de "mağara" "ğayr" > "gayrı"; başkası, değişim, dönüşüm "iğane" > değiştirmek
- "sabh" > günün aydınlanması "misbah" > sürttükçe ışık çıkararak kıvılcımlar saçan taş; kehribar, çakmaktaşı gibi
- "eser"; insan, hayvan yürüdüğünde arkasından iz bırakır. Bu oradan türer; ayak izi. Bir varlık grubunun ulaştığı yerde bıraktığı iz.
- "nak'a"; yıkıntı, çöküntü. Yıkılıp dökülen şeylerin arkasından havaya yükselen toz.
- "vesat", orta yer. "vasat" buradan gelir. Okun baş kısmına "sadr", arka kısmına "zenb", ortasına da "vesat" denir. Türev buradan. "sadr" > baş "vesat" > orta yer
- "zenb" > hiç yapılmayacak, en son yapılacak şeyleri yapmak günahın bir ifade biçimidir. Kötü şeyler yapmak, af dilemeyi gerektiren eylemler.
- "cum'a" > yumruk demektir kökü. (cami, cemiyet, cemaat, cem olmak)
- "insan" > "üns kökü"; okun yay kısmının iç tarafı. "vahş" dış tarafı. Arkeolojik çalışmalarda insan bedeni 2 milyon yıl öncesine kadar gidiyor. Kafataslarını görüyorlar. Kur'an'daki anlatımda "halife" seçiyor Allah, "halife"yi "ce'ale" ediyor Allah. "ce'ale" var olan bir şeyi yeni bir işe koşmak.
- "vahş"ın içinden geçerek, ona sorumluluk yüklüyor, o başlangıç noktasına "Adem" denir.
- "Rab" > "ribve" tümsek, çöllerde tümseğe benzeyen üzeri ağaçlıklı yerlere "rabve" denir. Sonradan "gelişme, yetişme" anlamı kazanıyor. "Alemlerin Rabb'i"nin en uygun çevirisi "Varlıkların Yetiştiricisi" olabilir (yetiştiren, geliştiren) Oluşun sürecine "Hilkad" (Halak), evrim ile ilgili gelişmelere, bir şeyi sürekli geliştirmeye de "Rab" esmasını kullanıyor.
- Adiyat 6: "İnsan Rabb'ine karşı 'kenud' " > "kenud"u 'nankör' diye çeviriyorlar, yanlış, alakasız. "nan" ekmek, "kör" de bildiğimiz kör. Yani "nankör"; "ekmeğe, nimete körlük etmek" demek. "kenud" ise "inat", doğruya direnmek. Kökü "anud"; sürüden ayrılan ve tek başına takılan hayvan, isyankar hayvan. "kenud", Allah'ın emirlerine, Rabb'ine karşı inatlaşmak.
- "şahit" > kökü "şuhd"; petekteki saf bal, mühürlenmiş bal. Arıların oluşturduğu andaki en doğal haliyle bal, içine bir şey katılmamış, saf bal (çünkü insanlar içine bir şey katabilir, değiştirebilir.) İçine bir şey karışmamasından dolayı "kesin bilgi, kesin görüş"e "şuhud, şahit" denir. "el Şahid" olan Allah.
- "şahit"in kök anlamını bilmenin bize 2 faydası var:"Eşhedu en lâ ilâhe illallâh" Bu konuda çok felsefi tartışma var: "E biz göremiyoruz ki, nasıl şahit olalım" e Allah şahitlerden bahsediyor. "Melekler, ilim verilenler Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ederler" buyuruyor. Nebi'yi şahit ilan ediyor. 4 şahit diyor. Allah'ın "el Şehid, el Şahid" olması var. Allah'a şahit olmak demek hâşâ Allah'ın zatına şahit olmak demek değil. O'nun işaretlerini iyi algılayıp, ayetlerden sonuca vararak O'nun varlığını anlamaktır. Yoksa zatı insani görüşten beridir, münezzehtir.
- "4 şahit" konusunda ateistler: "Elimizde kamera kaydı varsa ne olacak" diye dalga geçiyor. "şahit" kavramı "kesin bilgi" olmakla beraber "kesin belge" anlamı da taşır "şuhd" kökünden gelmesiyle. Eğer bir video, montaj değilse, o bala bir şey karışmamışsa, o video zaten 4 şahittir. Onu hakim izler, savcı izler, avukat izler, heyet izler, onlarca kişi izler. Bir suçun işlendiği anı görürler. "İşi ehline verin" buyuruyor. Bilirkişi raporunda der ki "bu montaj değil, sapasağlam bir video, bir belge". O belgedir.
- "habbe" > Buğdayın başak bağlaması, suyun kaynadığında çıkardığı kabarcık, damlacık "kubbe" de oradan gelir.
- "hayr"; kökü at sürüsünden gelir. Birikim, servet anlamlarına gelir. "İnsan hayrı kendisinde toplamayı çok sevendir" İster ki hep bende olsun, ben yiyeyim, benim soyum yesin.. Bütün hesabı bunun üzerinedir. Ama hayrın tümü Allah'tadır, O'nun elindedir. O dilediğini aziz eder, dilediğini zelil eder. Mülkü dilediğine verir, dilediğinden alır. Tercihi O yapar. Bu bir sınavdır çünkü.
- "şüdde" > "şedid"; "şiddet" buradan gelir. Çok sağlam demek. Necm: "Ona kuvvetleri çok sağlam belletti, öğretti" (şedid-ül kuvâ) "şiddetle kınıyorum" dediğimizde "sağlamca kınıyorum" anlamında söyleriz. "şüdde" kelimesinin kökü: sicim bağı, bağlamak, sağlam olmak.
- "ilim" > "alem, malum, alim, muallim" buradan gelirler. Kökü: Dağın en yüksekteki sivri noktası. İnsanlar oraya bakarak gidecekleri, durdukları, geldikleri yeri ölçer, anlarlar.
- "busira" > "ba's" kökünden; eşilen yer eşmek, ortaya çıkarmak. Burada bir incelik var: "mâ bu'sira" buyurdu, "men bu'sira" buyurmadı.
- "mâ"; eşya, nesneler için kullanılır. "men" şuurlu varlıklar için kullanılır. Tarikatçıların mezar işleri, ölülere üflemeleri, kabir azabı safsatalarına Kur'an'dan darbe... Kişi öldüğü zaman, sağ ve sol omzundaki yazıcı melekler defteri kapatırlar, canı alan melek kişiyi Rabb'in katına götürür. Günahlar Siccin'e gider, sevaplar da İlliyun'a götürülür. Bütün yanlışların olduğu kitaba "Siccin" denir, bütün güzel eylemlerin, salih amellerin olduğu kitaba da "İlliyun" denir.
- "illiyun": işin yücesi demektir, yukarıda yüksek yerdedir.
- "siccin"; hurma ağacı ekmek için toprağa kazılan çukur demektir. "sicil" kelimesi buradan gelir. Bir şeyin kaydını tutmak. "Siccin" aşağıdadır.
- "kubûr" > "kabir"in çoğuludur. Ölünün gömüldüğü yer, mezar. "kabr", "hafr", "ğufr"
- "hussile" > "hasal" Buğday başağından ayrılmış buğday yığını. "hasıl" elde etmek anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Meyveyi soyup kabuğundan ayırmak... "tahsil" buradan gelir, ilim elde etmek demektir. "hâsılat, hâsıla, tahsilat, mahsul, velhasıl" "sadr"; "sadrazam" buradan gelir. "sadr", göğüs değildir, Baş demektir. "İnsanın başındakiler hasılat yapılınca" > Sizler başak gibisiniz. Yeryüzünde sizi bitki gibi çıkarıyorum. Sonra siz bir şeyler hayal ediyorsunuz, aklınızla bunu yapıyorsunuz. Her şey başta, beyinde dönüyor. Bilim bunu onaylıyor. O baştakilerin hasılatı toplanacak.
- "haber" > "el Habîr" olan Allah. "haber"; kökü: Hamile devenin memesinden süt damlamaya başlaması... Doğumun yaklaştığını "haber" veriyor, önceden bildiriyor. "haber" gelecekte olan olay hakkında verilen bilgidir.
- İnsanda 2 tür hafıza vardır; geçici hafıza ve kalıcı hafıza PC'ler de böyle yapılmıştır. Bir dosyayı yüklediğinizde ekranda şöyle sorulur: "yedekleyeyim mi, sileyim mi?" Bu soruyu beyin de sorar; "Bu bilgiyi geçici hafızaya mı yoksa belleğe mi atıyoruz?"
- Son ayette facia bir çeviri yapılıyor: "O gün Allah haberdar olacaktır" Mücadele 1: "Allah o mümin kadının sözlerini duydu" Ahireti beklemiyor, "el Habir" olan Allah hakkında iftira atmayın! Adiyat suresinin çok farklı ve birbirine zıt mealleri var. Tefsirciler arasında şöyle diyenler var: "Adiyat suresinin ilk 5 ayetinde kimi anlatıyor belli değildir"
Bağlantılar
- Âdiyat 1-5 > Saffat 1-3, Naziat 1-9, Zariyat 1-5, Murselat 1-7 (sonlardaki -at'a dikkat, dişi çoğul, sistemli çalışan özel topluluk. Bu ayetlerde anlatılanlar meleklerdir)
- Âdiyat 3 > Hud 81 > Hicr 66, Şuara 172, Neml 58, Saffat 136-137, Kamer 34-38 > Araf 4 (muhkem); (Lut nebinin kavminin sabah vakti helakı)
- Yemin edilenler > Saffat 165
0 Comments
Yorum Gönder