16. KEVSER SURESİ

osman polat kevser suresi

Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla

  1. Biz sana o çokluğu verdik.
  2. Rabb'in için görevini yerine getir ve dik dur.
  3. Kesinlikle soyu kesik olan; sana kin duyan, seni yok etmeye çalışanlardır.

Kavramlar, Kök Anlamlar

  • "innâ" > "men" Türkçe'de "ben" demektir. Arapça'da "men" kimse demektir. "ben" derken 'b' harfi dudaktan çıkar, "sen"de 's' harfi damaktan çıkar. "o" derken boğazdan söylenir. Arapça'da da "ene" (ben), "ente" (sen), "huve" (o) aynıdır. 3000 yıllık Çince'de de aynıdır. "ben" bana en yakın olan, "sen" bana benden sonra yakın olan, "o" uzak olandır. Bu İrani kökenden gelen Kürtçe'de de böyledir (ez, tu, ev). Dikkat edilirse, gittikçe uzaklaşılır. Latince'de de böyledir. Dillerin varlığının ne kadar derin olduğunu, Allah'ın varoluşa nasıl müdahale ettiğini görüyoruz. "huve"ye dikkat; İsm-i Has olan Allah'ın asıl zat ismi "Hu" dur. Allah alemlerden müstağnidir, uzaktır, ötedir, beridir. O yüzden İhlas suresinde müthiş derinlikler var. "Kul huvallahu" Arapça gramer kurallarını altüst eden bir şey var orada. "huve" diye başlıyor. "huve" bir ismin arkasından gelir, önünden gelmez. Zamir önden gitmez, arkaya gider. "Tanımıyorum" diyor, iş Allah'ın zatına gelince gramer üstüdür. "Ehad"dır. O'na sınır koyamazsınız.
    "innâ" > "nâ" biz anlamındadır. "nahnu"nun kısaltılmışıdır. Çince'de de "nana"dır. "nâ", "nahnu" olursa sorun yok ama "nâ" bizin kısaltılmışı olarak gelirse başına "in" takısı alır.
  • "a'taynâ" > "atav" kelimesi: bölüşmede birisine düşen pay demektir. Bölenin kişilere dağıttığı pay demektir. "a'tâ" mastar olarak "almak"tır. "i'tâ" mastar olarak "vermek"tir. "îtâ" karşılıksız olarak vermektir, uzatmasız "itâ" daha çok karşılığında vermektir.
  • "ke" > "sana"; bir kişiye hitap var, o kişi de Nebi. Orada Nebi'ye, bugün hepimize. Bu surede Nebi'ye sesleniş var.
  • "el Kevśer" > "kesir"; "sin" harfiyle olunca "kesmek, kırmak" demek (kesirli sayılar), peltek s (ś) ile söylenince "keśir" çoğaltma demek. "kali" vardır Arapça'da "az" demek, onun zıttı "keśir".
    "el Kevśer"; bu özel bir ifade, normal çokluktan bahsetmiyor. Hem "el" takısı belirliliktir, marifedir. Nebi'nin de bildiği bir şey bu. Nedir ki?
    Hicr 87: "Biz sana bu Azim Kur'an'ı verdik"
  • Arapça'da bu 3lü harflerin arasına "vav" veya "ya" harfleri konulduğunda onu çoğaltır, sülasileri 4lü yapar yeni bir türev oluşturacaksa. (cehr-cevher, açıklık-parlak taş)
  • "keśir" bir çokluğu ifade eder. "Kevśer" de bolluk, bereket, sistematik bir çokluktan bahseder. Sistematik çokluk da burada Kur'an'dır.
    Bakara 269: "Allah, tercih yaptığı kişiye hikmeti verir. Kime de hikmeti verirse ona hayırdan büyük bir keśir / çokluk vermiştir."
  • "salat" > 124 yerde geçer türevleriyle. kökü: "saleve" Bu kelimenin geçtiği yerler türevleriyle beraber alt alta konup okunmadığı için bu 124 yerin tamamında ya "namaz" ya "destek" diye algılıyorlar. Oysa kelime, kullanımına göre anlam ya da türev oluşturur. Bu ayette kök anlamıyla kullanılır, namazdan bahsetmez. Az sonrasındaki "nahr" ifadesinde de "kurban kes" demez. Zaten o kelime, bu kelime değil. Hac suresinde o kelimeye bakılabilir.
    Kurban meselesi 13 yerde geçer "heda" olarak, "mensek" (sunak) olarak geçer.
    "saleve" kökünden türev kullanımlardan birkaç ayet:
    Hac 40, Nur 41, Hud 87, Kıyamet 31
    Başına "ekıym, yukıym" gelirse o namazdır.
    "saleve": bir şeyin peşinden gitme, onun ardından giderek ona destek olma, onun yanından ayrılmama. Buradaki "salli"yi (gereğini yap, dik dur) cevaplayan ne?
    "Biz sana Kevśer'i verdik, o tükenmez Kur'an'ı verdik, o mübarek, o hikmetlerle dolu kitabı verdik. Onun ardından ayrılma, dik dur." Niye?
    Alak 9-10-11-12: "Gördün mü o salat eden kulunu engelleyeni?"
    Nebi, Kur'an'ı anlatırken, Nebi takvaya çağırırken müşrikler engel oluyorlar, ona engel koyuyorlar. Bazen gürültü çıkararak, bazen yoluna taş döşeyerek, diken atarak. Hiç kuşkusuz Kevser suresi Kur'an'ın Mekki surelerinden biridir. Burada namaz kılma, kurban kesme vs yok: "dimdik ayakta dur".
  • "nahr" > Deve boynunun gövdeye yakın kısmı. İnsanda adem elması ile kaburgalar arasındaki boşluktur. Bu ayağa kalkınca ortaya çıkar. Hac suresinde onları ayakta iken kurbanlık olarak kesmemizi emrediyor, hançeri o "nahr"a saplayarak. Hayvan hiç hissetmiyor acıyı.
    Nebi'nin namaz kılması konusunda İsrafil Balcı'nın "Hazreti Peygamber ve Namaz" kitabı var.
    "nahr" kelimesinin örneği Duha 10: "soru sorana dikleşme"
  • "inne" > Bir cümlenin başına geldiğinde; karşı tarafın yanlış sözünü, bilgisini, davranışını düzeltmek için söyleniyorsa o cümlenin başına "inne" getirilir. Geriye doğru yapılan yanlışı anlatmak için kullanılır.
  • "şâni-eke" > Maide 8: "Bir topluluğa olan 'kininiz' sizi adaletsizliğe sevk etmesin."
    "şenânu": kin
    "şeneka" kökü: Koparılmış et parçası
    "şenea": yırtılmış elbise parçası
    "şeneât": içten saldırmak, koparıp parçalamak
    "şâni-eke" > "Seni parçalamak isteyenler, seni içten içe yaralamak isteyenler, asıl ebter onlardır."
  • Türkçe'de "beter ol", "Allah beterinden saklasın" dediğimiz kelime bu kelimedir.
    "ebter", "beter"
    "beter": Kuyruğu kesik, kuyruğu olmayan hayvan. Buradan kinayeyle; insanların soyları, erkek çocukları yoksa yahut ölmüşse, soyu kesilmiş görünüyorsa ona "ebter" derler.

    Bu surenin hüzün veren tarafı şudur: Müşrikler, canı gönülden Nebi'nin soyunun kesilmesini istiyor. Burada 2 isim var: Hatice validemizden Nebi'nin 2 evladı var; biri Kasım, biri Abdullah. İkisi de çocukluklarını görmeden vefat ediyorlar. Hatice validemizin vefatı, Hicret'ten 3 yıl öncedir, Nebi'nin tek eşidir Hicret'e kadar, 25-26 yıllık evlilikleri var. O 2 evladı da vefat edince, başka eşi de yok, dolayısıyla Hatice validemizle baş başa kalıyorlar, erkek çocukları da yok. Bunun üzerine müşrikler diyorlar ki "sen ebtersin". Bu ayetin Medine ile ilgisi yok. Sonra Maria (Meryem) ile (Medine'deki ilk eşi) İbrahim adında bir evladı var, çok sonraları. O da 16 aylıkken vefat ediyor. Birbirinize "beter ol" dediğinizde "soyun kurusun" demiş olursunuz. Çok ağır bir bedduadır bu. İbrahim'i toprağa gömerken Nebi: "İbrahim'im, İbrahim'im, takdir-i İlahi evladım" diye ağlamıştı. Çünkü Nebi bir çok şeyi biliyordu; onun soyundan gelmek büyük bir kavga demekti, yaşatmazlar. Ali'mizi yaşatmadılar, Hüseyin'imizi yaşatmadılar. Ali ve Fatıma doğduklarında bu sure indiğinde küçücük çocuklar. Öz kızı ve yeğeni var, 2 erkek çocuğu gitti. "ebter" diyen o müşrikler, az sonra Ali'yi de, Hüseyin'i de öldürecek, Kerbela'da 71 masum Nebi kanı taşıyan insanı kılıçtan geçirecekti. "ebter"e niyetliler zaten. Bu surenin hüzünlü tarafı o. Bir mucize daha var: Müşrikler namaz kılarken secde ile başlıyor, lat menat uzza karşısında (tam tersten), rükuya kalkıyorlar, sonra kıyama ayağa kalkıyorlar, sonra alkışlıyorlar, uzun ıslık zılgıt atıyorlar. Tam tersten (Enfal 35)
  • Yunus 12: "O insan, başı dara düştü mü; yan yatarken, otururken, ayaktayken Allah'tan yardım ister, O'nu zikreder."
    Al-i İmran 191: "Onlar ayaktayken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah'ı zikrederler."
    Ankebut 45'te de namaz emrediliyor (Ankebut, İsra suresinden de önce indirilmiştir.)
    Namaz, miraçta farz kılınmadı, nübüvvet ile birlikte beraber var olan bir şey.
    Kasas 49: "De ki onlara; Allah katında bu ikisinden daha aydınlatıcı bir kılavuz getirin bana, ona tabi olayım." > Bu ikisi dediği Tevrat ve Kur'an'dır. Nebi, Kur'an indirilmeye devam ettiği 23 yıl boyunca Tevrat ve Kur'an ile beraber hükmederdi.
  • Bir şeyin nüshasını çıkarma; altta Tevrat, üstte Kur'an, Tevrat'la yer değişe değişe Kur'an gelir. "nasih-mensuh" denir buna.
  • "şenea" > kökünü kurutmayı istemek: silip izini bırakmamak anlamında kullanılıyor.
  • "fesalli lirabbike" > "li"; kim için dua ediliyorsa, kimin peşinden gidiliyor, ona destek olunuyorsa "li" ifadesi yer alır. "lirabbike". "ala" gelirse kim için, kime dua ediliyorsa da "li" diyoruz.
  • "veselamun alel murselin" (Selam olsun resullerin üzerine)
  • "fesalli lirabbike" (Rabbin için) > "Rabb'in için ayakta dur. O'nun emrettiği Kevśer'den, o tükenmez olan hikmet deryasından, o Kur'an'dan ayrılma, dimdik dur karşılarında. İster senin ibadetlerine, tebliğine engel olmaya çalışsınlar, sen devam et kulum" diye büyük bir moral suresidir bu.

Bağlantılar

  • Kevser 1 > Bakara 265, Nahl 89, Hicr 87
  • Kevser 2 > Alak 9-12
  • Kevser 3 > Maide 8