KUR’AN’DA ARŞ VE KUANTUM BAĞI

KUR’AN’DA ARŞ VE KUANTUM BAĞI

Rabb'imiz Kur'an'da hangi konudan bahsediyorsa o bilinen, anlaşılabilir bir şeydir. Yoksa Rabb'imiz bizi bu Kur'an'dan sorumlu tutmaz. Eğer biz tamamından sorumlu isek, Rabb'imiz bir konuda bize bilgi veriyorsa, o bilgiyi bizim öğrenmemiz gerekiyor; eğer Allah'a ve bu kitabın Allah'tan geldiğine inandıysak, yahut inanmak istiyorsak. Konuları bir bir çözmemiz gerek, Rabb'imiz bize bir metot öğretmiş. İnsan bile bir kitabı kurgulamadan yazmadığına göre, sonsuz bilgi sahibi de Kur'an'ı bir ilme, metoda göre indirmiştir. İnsanların Kur'an'ı anlamada bir metot sorunu yoktur. İnsanların egolarıyla ve vesveseyle problemleri vardır, atalarıyla bir problemleri vardır, toptan kabulle ilgili bir problemleri vardır. Bu kitabı indiren onu koruyorsa, ona bir metot yerleştirmişse o metot da kitabın hem kendi ismi olan "el Kur'an", hem de içindeki her bir ayrı konunun anlam bütünlüğü - Kur'an kümesi halinde indirilmiş olmasıdır.

Arş Nedir

Üzerinde çok spekülasyon yapılan, hayal dünyasına dalınan, efsaneleştirilen, alakasız, bağlantısız, Kur'ansız yüzbinlerce konuşma belki onbinlerce kitap yazılmış üzerine. Ne lüzumsuz işlerle uğraşıyorsunuz.

Arş kavramı Kur'an'da türevleriyle birlikte 33 yerde geçer. Bunların 21'inde Allah'a isnat ile kullanılır. Kalan 12 yerde "yağrişun, uruş (uruş, arş'ın çoğuludur)" arşlar, çatılar olarak geçer.

  • Çatı yapmak, çardak yapmak anlamında > Araf 132, Nahl 68
  • İnsanlara ait arşlardan bahsederken - ki 3 arştan bahseder: Süleyman'ın arşı, Belkıs'ın arşı, Yusuf'un arşı > Neml 23, 38, 41, 42, Yusuf 100, İsra 42

    En çok geçtiği sure Neml suresidir. Toplam 5 defa geçer. 4'ü Süleyman nebi ve Belkıs'ın arşı ile ilgilidir, 1'inde de Rabb'imizin arşı...

"arş" kavramı için diyanet, geleneksel anlayış ne demiş?

"gölgelik, taht, borçluyu sıkıştırma, meyletme"... yani tam bir karmaşa...

"arş" kavramının kökü Akatça'da "farşu"dan geliyor.

"farşu" > var etmek, yönetmek, yönetmelik, bununla ilgili bina yapmak, yönetim binası yapmak...

Yani temel kuralları koymak, yönetmek, yönetim...

Bu kökten kelimeler Yunanca'dan ve Latince'den gelmiş kullanıyoruz, ama haberimiz yok: "monarşi, oligarşi, hiyerarşi"

Bunların arkasındaki "-arşi", "arş" anlamındadır, yönetim...

"monarşi"; tek elden yönetim

"oligarşi"; bir küçük zümrenin yönetimi

"anarşi"; düzensizlik, yönetim boşluğu, "arş"ın olmaması

"hiyerarşi"; kutsal din sınıflarının oluşturduğu yukarıdan aşağı basamaklar.

Hepsi yönetim, düzen, yönetmelikle ilgilidir.

Antik Yunanistan'da kullanılan kelime: "archon" > yönetici, baş hakim.

Avrupa ve Latin Amerika'da insanlara isim olmuştur: "Archangel" > En yüksek rütbeli yönetici melek.

Aynı zamanda "yapı" kelimesiyle ilişkisi olduğu bellidir. Mimariye "architecture" denir. Bu kelime hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde yönetimle alakalı bir kelime, tüm dünya dillerinde böyle.

Konuyla bağlantılı olarak "evren" ve "kainat" kelimeleri...

"kainat" (imkan, mümkin kelimeleriyle aynı köktendir) kelimesi Kur'an'da geçmez. "evren" zaten Arapça değil. Ne geçer?

Batıda evrenin kullanımı "universe"; var olanların toplamı demek. "üniversite" oradan geliyor. Ama bir şey daha var: "cosmos"...

"7 kat sema ve arz, kulli şey-in, zahir ve batın, şuhud ve gayb, gizli ve açık, görünen-görünmeyen" şeklinde... Ama bir şey kullanıyor işte, "cosmos"un karşılığı olmalı.

Düzenli, ahenkli sistem demek. Batıda "cosmos" diye kullanılan şey Kur'an'da "arş" olarak karşılığını buluyor. Çünkü kozmoloji; evrendeki uyumlu işleyişi, atomaltı parçacıklardan - kuarklardan başlayarak galaksilere kadar olan tüm evrenin uyumlu işleyişini inceleyen bilim dalıdır. Bu bakışla yürüdüğümüzde "arş" karşımızda nasıl bir şey olarak çıkıyor?

Kuantum cisimciklerinden, atomlardan, bütün evreni oluşturan yapılara kadar şeylerin nasıl davrandıkları ve nasıl hareket ettiklerini belirleyen yönetmeliklerin, kuralların toplamıdır. Varoluş alanında en küçükten en büyüğe nerede, ne zaman, nasıl davranacaklarının yönetmeliklerinin toplamına denir. Bütün bu zaman içi ve mekan içi zannettiğimiz merkezden baktığımız yaratılan şeyler, zamanın ve mekanın olmadığı bir şeyin içindedir aynı zamanda. 7 kat sema - arz ve arş... Gökleri - yeri biliyoruz, zamanla birlikte 4 boyut ama arş bunun üzerinde... 7 kat sema - arz başka, arş başka. Hem yönetim hem de bunun üzerindeki yönetim katı... Orada zaman - mekan geçersiz olduğu için - o yüzden kuantumla bağlantılı - Allah'a belirli bir yer isnat etmek de mümkün değil. O'nun yönetimi şuradadır, buradadır diyemiyorsunuz. Çünkü 4. boyuttan sonra zaman - mekan diye bir şey kalmıyor. Ayette "arşın çevresi"nden bahsedecek ve "arşı taşıyan 8"den bahsedecek. "Gökler - yer oluşmadan önce arşın su üzerinde olduğunu" söyleyecek.

Arş, Allah'ın sahibi olduğu (zu, zi, za ifadeleriyle görüyoruz, "Arşın sahibi" diye, "zat" da oradan gelir) evrenin de içinde bulunduğu ve temel kuralların konulduğu bir yapıdır. Allah bu yapıya tamamen hakimdir ve bu yapı O'nun koruması altındadır. Kendisi de arştan münezzehtir. O, arşın Rabb'idir. 7 kat sema - arzın da Rabb'idir. Her şeyi kuşatır, çünkü O Muhit'tir, kendi emrine de galiptir, kendi yönetimini de kuşatır. O hiçbir şeyden etkilenmez, vereceği kararları, sonsuz bilgisiyle verir. Bunları biz Esma'dan, Rabb'imizin bize öğrettiği kimlik kartından hemen anlamak durumundayız.

Bakara 255'te "kursi" kavramı da var, başka bir ayette "Rabb'inin makamı" var. Kürsi ne?

Bu yapı (arş) içinde var olan ayrı ayrı birimlere "kursi" diyoruz. Çünkü gökler - yerden başka alemler de var, başka yaratılışlar da var. "O her an yaratma halindedir". O bize ne emrettiyse oradan yürümeliyiz. Bir çok "kürsi" var orada. O'nun kürsisi de her şeyi kuşatmıştır. (Bakara 255 / Ayet-el Kürsi) Sadece orada geçer.

Kuantum ve Kur'an Bağlantısı

Peki niye kuantum? Kuantum olmadan bu zaten anlaşılmaz. Kuantum öyle bir bilgi dalı oldu ki - 1900'den başlayarak başını Einstein'ın çektiği bir grup bilimadamı grubuyla - iş bambaşka bir yere gitti. Klasik fizik teslim oldu kuantum mekaniğine. Çünkü kuantum mekaniğiyle ilgili yapılan tüm deneylerin hepsi de aynı sonucu verdi. Artık kuantum fiziğini kimse tartışmıyor. Klasik fizik: "ben sana teslim oldum, sen nasıl çözeceksen bu işi çöz" deyip geri çekilmiş durumda.

Ne demek "kuantum"?

"kuant" > Latince kökenli, İbranice'ye kadar uzuyor (İbranice'yle bağlantısı bulunamadı- A.S); "parçacık" demek. "Kuantum fiziği"; kuantlarla, parçacıklarla ilgilidir, en küçük parça... şeyin en küçüğü... Olacabilecek en küçük şeylerin nasıl davrandığını inceliyorlar (atom ve atom altı)

Peki Kur'an-ı Kerim bundan bahsediyor mu? Sizce Kur'an-ı Kerim bundan bahsediyor olabilir mi? Emin olun 2 ayette birden bahsdediyor:

Yunus 61, Sebe 3

"Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca bir şey O'ndan gizli kalmaz. Bundan daha büyük olanı, yahut daha küçük olanı... farketmez, hepsi açık bir kitapta yazılıdır."

"zerre"nin büyüğünü anlarız da ya onun altı ne olacak?

"zerre" > Normalde gözle görülmeyen ama güneş ışığı vurduğunda ortaya çıkan toz. Atom ise bundan çok daha küçük bir şey.

Rabb'imiz buyuruyor ki: "Gördüklerinize, görmediklerinize yemin olsun, zerrenin üstü ya da altı Ben'im için fark etmez, görünsün ya da görünmesin hepsi apaçık bir kitapta kayıtlıdır".

Böylece Rabb'imiz bize tozun altında, atom ve onun altında olan parçacıkları da bildiriyor.

Kuantum konusu sonraları kıymeti anlaşılan bir konu, bugün artık kuantum uçtu gidiyor, ne araştırmalar var...

Fiziğin 4 temel varsayımı vardır. O 4 esas noktadan hareket eder fizik:

  1. Nesnellik
  2. Pozitiflik
  3. Yerelcilik
  4. İndirgeyicilik

Nesnellik, evrenin birbirinden kopuk nesnelerden oluştuğunu var sayıyor.

Pozitiflik, evrenin ölçülebilir olduğu varsayımıdır.

Yerelcilik, etkileşimin sadece yerel nedenlere bağlı olduğu varsayımı.

İndirgeyicilik, nesneleri anlamak için onları bölüp parçalamak gerektiği varsayımı.

Kuantum geliyor ve fiziğin bu temel 4 varsayımın üzerinde bir şey söylüyor:

Kuantumda gözlenen, gözlemci ve gözlem aleti birbiriyle bir bütünlük oluşturur, bunlar birbirinden bağımsız değildir.

Gözlemci, gözlenen ve gözlem aleti... Bir de bunları gözleyen "mirsad, rasat" yerinde bekleyen Rabb'imiz var, ona gelmeden zaten başımızda melekler... (Fecr 14)

Bunlar birbirinden ayrı düşünülemez diyorlar ve kanıtladılar bunu. Bu dört varsayım çok zayıfladı. Klasik fizik artık geri çekildi.

Rabbimiz bize Kur'an-ı Kerim'de gökleri - yeri, hayatı - ölümü, hangimizin güzel iş yapacağını denemek - sınamak için yarattığını söylüyor. Arzı, gökleri - yeri bize boyun eğdirdiğini söylüyor. Sonra benliğimize, göklere - yere bakmamızı emrediyor. Bütünlüğü görüyor musunuz? Bu da kuantumun temeli aslında. Allah'ın birçok ayette buyurduğu şey bugün en son noktaya gelmiş fiziğin karşılaştığı Kuranî cevap.

Mülk 15: "Yeryüzünü sizin için boyun eğdirdim" (sizin için yaptım)

Hayatı ölümü niye yarattın? "Hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için". Göklerin yerin yaratıyor ve bize bunları araştırmamızı emrediyor. "Siz bunların bir parçasısınız bunları sizin için yarattım". Kuantumda da diyor ki: "Gözlenen, gözleyen ve gözlem aleti beraberdir, bir bütün halindedir, aynı etkinin içindedir". Buna "kelebek etkisi" de diyorlar; evrenin bir noktasında bir şey olduğu zaman hepsi etkilenir, en küçük zerre bile bütüne etki yapabilir.  Böylece içiçelik var ve bu Kur'an-ı Kerim'e tamamen oturan bir şeydir.

Kuantum fiziği Allah'ın varlığının bilimsel ispatı aslında, tabii Kur'an-ı Kerim ile bilimsel gelişmeleri içice çok iyi takip etmek lazım.

Kuantum diyor ki bugün: "Bir şey aynı anda başka bir yerde de olabilir. Bu mümkün". Bunu Kaliforniya'daki laboratuvarlarda bilim insanları defaatle deniyor ve başarıyorlar. dalga boyu ve parça boyuyla hareket eden ışığı tespit ediyorlar. Aynı anda iki farklı hareketi var. Klasik fizik buna itiraz edemiyor artık, işler çok başka boyutlara gidiyor ve bu kıyametin de habercisi.

Ufuklarda ve nefisler de Allah ayetlerini iyiden iyiye göstermeye başladı, onun hak olduğu iyice belirginleşsin diye. Bu, işlemlerin sonuna doğru gittiğimizi gösterir; çok büyük bir devrimdir bu. Bu Allah'ın varlığının bilimsel kanıtı, çünkü Allah şöyle ayetler buyuruyor ve bilmeyenler dalga geçiyor:

"Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir". Nasıl olabilir diyorlar, kuantum diyor ki: "Olur olur, Yaratıcıyı bırak, herhangi bir parça bile bugün aynı anda başka bir yerde olabilir".

Hadid 4: "Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir"

Tevbe 40: "La tahzen innAllahe me'ana" (Hüzünlenme, Allah bizimle beraberdir)

Mücadele 7: "Fısıldamakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka Allah'tır, Beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun her nerede olsunlar O mutlaka kendileri ile beraberdir".

Kuantum diyor ki: "Bu mümkün, bu şey için bile mümkün."

"kursi" > Aramca "kursa", Akatça "kussa", Farsça "tahta, taht", Sümerce "guzza"... Bu ayağın altına konan tahta, "taht" da oradan geliyor.

"kursi": kişinin oturduğu yer, ayağının altına konan tahta. Türkçe'de kullandığımız "tahta" da "taht" kavramından gelir.

Rahman 46: "Rabb'inin makamından ürperenler" diyor

"makam" > "kâmet, ikâme, mukim" kıyam" ile aynı kökten; ayağa kalkmak. "ikamet sahibi", birinin yaşadığı evi

Arş'ın Te'vili

21 yerde Rabb'imiz için geçen "arş" kavramı:

Araf 54: "arşa istiva"sından bahseder

Tevbe 129: "azim arşın Rabb'i"

Yunus 3: "arşa istiva"

Hud 7: "arş su üzerindeydi"

Ra'd 2: "arşa istiva"

Enbiya 22: "azim arşın Rabb'i"

Müminun 86: "azim arşın Rabb'i"

Müminun 116: "kerim arşın Rabb'i"

Furkan 59: "arşa istiva"

Neml 26: "azim arşın Rabb'i"

Secde 4: "arşa istiva"

Zümer 75: "meleklerin arşın çevresinde olması"

Mümin 7: "arşı taşıyanlar"

Mümin 15: "dereceleri yükselten Rabb'in arşı"

Zuhruf 82: "arşın Rabb'i

Hadid 4: "arşa istiva"

Hakka 17: "arşı sekiz taşır"

Tekvir 20: "arşın sahibi"

Buruc 15: "arşın sahibi"

Taha 5: "Rahman'ın arşa istivası"

İsra 42: "arşın Rabb'i"

Bu 21 yerin 7'sinde "arşa istiva"sından bahsediyor. Haşa "oturdu" diyorlar, istivayı oturdu zannediyorlar.

Araf 54, Yunus 3, Ra'd 2, Furkan 59, Secde 4, Hadid 4, İsra 42

"istiva etti" diye bir şey yok. "fe'ale" yok, "amele" zaten olmaz, "ce'ale"... hiçbiri yok bu kelimelerin.

"Azim arşın Rabb'i" olarak > Tevbe 29, Enbiya 22, Müminun 86, Neml 26

"Kerim arşın Rabb'i" > Müminun 116

"Arşın Rabb'i" olarak > Mümin 15, İsra 42, Zuhruf 82

"Arşın Rabb'i" olarak > Tekvir 20, Buruc 15

2 ayet dikkat çekici:

İsra 42: "Başka ilahlar olsaydı sizin dediğiniz gibi, Rabb'in arşına ulaşmak, yönetim katını yakalamak isteyeceklerdi"

Enbiya 22 de "Göklerde yerde bozulma olurdu" diyor. Her ilah kafasına göre takılırdı, bu ilah değil mi istediğini yapar.

"Arşı taşıyanlar" > Mümin 7, Hakka 17, Zümer 75

"arşın su üzerinde olduğu" ayeti > Hud 7. Müteşabih, ise Enbiya 30:

"Her canlı şeyi sudan dönüştürdük". Evrim yok diyorlar ya bir git be kardeşim! Evrim de var, form değişikliği de var. Bu, Kur'an'ın anlattığı evrim.

İstiva Nedir?

"istiva" > "arşa istiva etti" diye çeviriyorlar, utanıyorlar oturdu demeye, açıklamasında "oturdu" diye yazıyorlar. Hem "Allah'a zaman mekan yoktur" diyorlar, hem de utanmadan bunu yapıyorlar. O'nu bir yere sıkıştıramazsın, çerçeve içine koyamazsın. Allah alemlerden müstağnidir. Buyuruyor ki: "Ben'i hiçbir şeye benzetmeyin, bilincinizde herhangi bir hayal kurmayın Ben'imle ilgili. Ne ki hayal kuruyorsunuz Ben o değilim. Ben'im mislim yok ki, Ben'im benzerim yok". Siz çift çift göreceksiniz, ama O çiftleri yaratan, Ehad olan Samed olandır.

"istiva" > "seveye" kökünden.. Türkçe'de kullandığımız "seviye"... 83 yerde geçer türevleriyle.

Kıyamet 38, Mülk 22, Bakara 6, Hud 44, Kasas 14, Necm 5-7, Şems 14, Bakara 108

"severe": engebesiz düz yol demek, buradan türeyerek "eşitlemek" demek.

Türkçe'de "sıva, sıvacı" kullanılır. Sıva, seviye aynı hale getirmek. "müsavi" eşit.

"müsavi" > Bakara 6

"istiva" kelimesinin kökü olan "seviye" kelimesini incelediğimizde Allah'ın sadece arşa değil semalara ve arza da istiva ettiğini göreceğiz. Böylece aslında çok güzel kandırıldığımızı, bilmeden atıp tutulduğunu göreceğiz.

Bakara 29, Fussilet 11 > Allah oturmaktan münezzehtir

"summe-steva ilâ-ssemai"

"istiva" Allah göklerin yerin arşın "yönetimini alır". Başkasında mıydı? Hayır. Onlara emirlerini verecek. Sonra başka ayetlerde diyecek ki:

"Artık onlar kendilerine emredildiği şekilde yörüngede dönerler, yüzerler, gereğini yaparlar... ta ki kıyamet noktasına kadar".

İşte tüm bu eylemlerden önce onlara Rabb'imizin yönetme durumuna "arş", "istiva" diyor.

"Rabb'in arşı su üzerindeydi" ne? İşte bu gökler - yer yokken, semalar, evren yokken su var. Allah'ın yönetimi suyun üzerinde. O sudan evreni yaratıyor, bulut halinde "duman" o. Gaz bulutları halinde, 7 kat göğe bölüyor onu. Tabir-i caizse hamurcu gibi arzı işliyor, göğü işliyor, görev dağılımını yapıyor. Sonra bu emir, Sur'a üflenene kadar hepsi Allah'ın emrettiği şekilde hareket ediyorlar. Hani "Gökler, yer, her şey tesbih eder ama siz fark edemezsiniz" diyor ya, işte onlar Allah'ın kendilerine emrettiği şeyi yaparak bu tesbihi yapıyor. "istiva" bu, yönetmek. Onlara yönetmeliklerini; nerede, ne zaman, nasıl davranacağını en küçük atom altı parçadan evrenin büyük galaksi kümelerine kadar... buna Rabb'imiz "yönetim" diyor.

Allah'ın Su Üzerindeki Arşı ve Meleklerin 8 Taşıması

Zuhruf 82: "O göklerin - yerin, arşın Rabb'idir". Onları yetiştiren, yönetmelik maddeleri oluşturan O'dur. Gariptir; arada insanlar ve cinler var, elbette başka sınavda varlıklar var, irade verdiği varlıklara teklif var, zorlama yok. Çünkü sınav... "Hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için ölümü - hayatı yarattım. Arzı emrinize verdim". O arzı emrimize verme olayına "arş" denir.

"archon" yöneticidir. "Archangel" dediği zaman "mele-ul ala", yüce konsey.

"O'nu dinlemeye çalışırlar" Saffat 8

Rabb'imiz bize müteşabih bir grup sunuyor; Neml suresi'nde "arş" kavramı en yoğun şekilde geçer, 5 defa.

Neml 23, 38, 41, 42 > Süleyman Nebi ve Belkıs'ın arşı

Neml 26'da Rabb'imizin arşı için kullanır.

Yusuf'un arşından bahseder Yusuf 100'de.

Göz açıp kapayıncaya kadar gelen bir arştan bahseder (Belkıs'ın arşı). Onu dönüştürür, değiştirir ve kristal bir zemin üzerine koyar. "Belkıs eteklerini yukarı doğru çekti" diye buyurur Rabb'imiz "Su zannetti o kristali". Baktığınızda su gibi billur akıyor.

Buraya dikkat! "Arşı su üzerindeydi". Burada bize bir biçimsel benzetme yaparak konuya daha da vakıf olmamızı sağlıyor. Sizdeki su gibi görünen, yanıltıcı, su olmayan bir kristal; yani sizin zahiren gördüğünüz bir şeyin batından da ötesi var. Çünkü Allah zahiri ve batını da kontrol altında tutuyor. Allah zamandan ve mekandan münezzehtir. Foton bile hareket ettiğinde zaman duruyor, Rabb'imiz bir fotondan daha ileri olamaz mı, ki o foton bir "şey"dir; laboratuvarda görülebilen bir şeydir. Buna rağmen duruyor zaman.

Eğer bu bilgileri yan yana koyarsak insanlarda fiziksel olan bir şeyin Rabb'imiz için fiziksel olmadığı, zaman  - mekandan, varlıklardan müstağni - ihtiyaçsız olması sebebiyle O'nun arşı bütün boyutların üzerindedir, O kendi yönetiminin de üzerindedir, onu da kuşatır.

"Arşı 8 taşır" > "o gün" diye çeviriyorlar. "o gün" kelimesi var, ama yanlış bir anlama; o 8 hep taşıyor arşı.

Mümin 7, Hakka 17, Zümer 75.. Bir arada okunursa hemen anlaşılacak.

8 nedir, bunlar melek mi değil mi? Arşın çevresini kuşatan melekler Allah'ı hamd ile tesbih ediyorlar; arşı, yönetim alanını taşıyan bu sekiz de melektir. Bu 3 ayetten anlaşılıyor, hem arşın çevresinde olanlar, hem arşı taşıyanlar, iman edenler için Allah'tan af diliyorlar. Demek ki bunlar şuurlu, güçlü, bu işleri yapan 8 melek.

Ve "arşın çevresi" diyor. Arşın bir yönetim alanı var. Bu anlatımların tamamı soyuttur, o yüzden "kuantum" diyoruz. Her an her yerde olduğunu artık bugünün en modern fizik açılımı gördü. Bunu şeyler için diyor, bırak her şeyi Yaratan'ı, şeylerde tespit ettiler. Hiçbir kuşkuya yer yok. Birçok deney yapılıyor, hepsi aynı sonucu veriyor. Eskiden şöyle bilirdik: Işık dalga olarak geliyor.

Hayır, parçalar halinde geliyor. O kadar hızlı ki ilk başta anlayamadık; ışığın demet parçaları, fotonlarla yürüdüğünü öğrendik, iş değişti sonra.

"Allah'tan ancak alim kullar huşu duyar" Fatır 28

"Allah'tan başka ilah olmadığına alim kullar şahitlik eder" Al-i İmran 18

"Muhammed Mustafa'nın O'nun resulü olduğuna alim kullar şahitlik eder"

"Kur'an'ın Allah'tan olduğuna kendilerine ilim verilenler şahitlik eder"

"Kendilerine Allah'ın ayetleri tilavet edildiğinde, bu sıralama ile, konu bağlantılarıyla okunduğunda gözyaşlarıyla secdeye kapanıyorlar" Kasas 53-54, Meryem 58, İsra 107

"yes'eluneke" (sana soruyorlar) kalıbı 14 ayette 15 defa geçer. Sadece Bakara 186'da bu kalıptan sonra "de ki" yoktur.

"Kullarım sana Ben'i sorarlarsa, Ben onlara yakınım" Diğerlerin hepsinde "de ki" vardır (ruhtan, hayızdan, yetimden vs soruyorlar)

"Kullarım sana Ben'i sorarlarsa, sen çekil aradan, de ki yok. Ben onlara yakınım. Dua edenin duasına cevap veririm".

Her dua bir dilekçedir, Allah'ın makamı örtbas edilen dilekçelerden oluşmaz.