“OL DER VE OLUŞ SÜRECİ BAŞLAR”
"kun feyekûn": Din-bilim çatışmasının, 1400 yıllık ezilmişliğin, kan, gözyaşının üç dört temel sebebinden biri; bu cümlenin ve bulunduğu ayet grubunun yanlış anlaşılmasıdır. Bu yanlış anlaşılma bilgiye, tefekküre, bilime, sanata bir nefret duyulmasına zemin hazırlamıştır İslam ümmeti tarafından. Bu nasıl bir kitaptır ki tüm yeryüzü sırt dönmüş durumda, başta Müslümanlar olmak üzere.
İfadenin Geçtiği Ayetler
"kun feyekûn"; 8 ayette geçer. Bu ayetlerin sonu bu cümle ile biter (biri hariç). Bu ayetlerin her birinin kendi içinde diğerlerinden bir farkı var.
- Bakara 117: "Bedî’u assemâvâti vel-ard ve-iżâ kaḋâ emran fe-innemâ yek̇ûlu lehu kun feyekûn" (O, gökleri ve yeri, örneksiz başlatandır. Bir şeyin bitmesine karar verdiğinde ona 'Ol' der, o şey oluşma sürecine girer, oluşmaya başlar)
- Al-i İmran 47: "Kâlet rabbi ennâ yekûnu lî veledun velem yemsesnî beşer kâle keżâlikillâhu yaḣluku mâ yeşâ iżâ kaḋâ emran fe-innemâ yek̇ûlu lehu kun feyekûn" (Meryem dedi ki: 'Rabb'im benim evladım nasıl olur, bana bir beşer temas etmemiştir.' Allah buyurdu: 'Öyle' Allah vardan yararak var eder tercih ettiği şeyi. Bir işe karar verdi mi sadece ona 'Ol' demesiyle o şey oluşur.)
- Al-i İmran 59: "İnne meśele ‘îsâ ‘indAllâhi kemeśeli âdem ḣalekahu min turâbin śumme kâle lehu kun feyekûn" (Allah'ın yanında İsa'nın durumu Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yararak var etti sonra ona 'Ol' dedi, o da oluştu.)
- En’âm 73: "Vehuve-lleżî ḣaleka-ssemâvâti vel-arda bilhakk(i)(s) veyevme yek̇ûlu kun feyekûn" (O, gökleri ve yeri hak olarak vardan yararak var edendir. 'Ol' diyeceği gün o oluşur.)
- Nahl 40: "İnnemâ k̇avlunâ lişey-in iżâ eradnâhu en nek̇ûle lehu kun feyekûn" (Olmasını irade ettiğimiz şey için sözümüz sadece 'Ol' demektir, o şey de oluşur.)
- Meryem 35: "Mâ kâne lillâhi en yetteḣiże min veled subhâneh iżâ kaḋâ emran fe-innemâ yek̇ûlu lehu kun feyekûn" (Allah'ın bir çocuk edinmesi olacak iş değildir. O bundan münezzehtir. Bir işin yapılmasına karar verdiği zaman onun için 'Ol' der, o da oluşur.)
- Yasin 82: "İnnemâ emruhu iżâ erâde şey-en en yek̇ûle lehu kun feyekûn" (Bir şeyi irade ettiğinde O'nun emredişi sadece ona 'Ol' demesidir, o da oluşur.)
- Mü’min 68: "Huve-lleżî yuhyî veyumît fe-iżâ kaḋâ emran fe-innemâ yek̇ûlu lehu kun feyekûn" (Hayat veren de O'dur, öldüren de O'dur. Bir şeyin yapılmasına karar verirse sadece ona 'Ol' der, o da oluşur.)
Genel olarak bilincimiz nedir? "Allah 'kun feyekûn', 'Ol' dedi O da oldu" İlgimiz, Allah'a, kitabına sadakatimiz, saygımız bu kadar.
Bu 8 ayetin dördünde "yek̇ûle lehu kun fe yekûn" diye geçer > Bakara 117, Al-i İmran 47, Meryem 35, Mümin 68
İkisinde "yek̇ûle lehu kun fe yekûn" diye geçer > Nahl 40, Yasin 62
Birinde "kâle lehu kun fe yekûn" diye geçer > Al-i İmran 59
Birinde "yek̇ûlu kun fe yekûn" Enam 73
Neden "Ol" Deyince "Oluvermez"
Neden "'Ol' der oluverir, hemen olur, şu anda, anında" şeklinde bir çeviri yanlıştır?
Eğer "kun fe yekân" deseydi ayette, o zaman: "Ol der hemen oluverir" diye çevrilebilirdi. burada "kun fe yekân" değil "kun fe yekûn" vardır.
"yekûn" muzari'dir.
Arapçada iki farklı zaman anlatımı vardır:
- mazi (geçmiş)
- muzari (şimdiki gelecek geniş)
"yekûn" ifadesi muzaridir. Yani oluş "başlar", bitiş yoktur. Oluşun emri vardır, bitişin emri yoktur.
"kun" > "imkan, kainat, mümkün" gibi ifadeler Türkçe'de vardır. "olmak"
"kun"; "Ol", emir kipi
"irade" > "raid"; bir şeyi çevirmek, döndürmek için kullanılan kol.
Sonraları her varlık için, bir işi yapanın o işi yapma isteğine isim olmuştur. "istek, irade" olarak kullanılmıştır; yani işleri döndüren beyindeki kol
"kaḋa"; bir işi bitirmek
"emir"; iş buyurmak, işin kendisi
"şey"; uzaktan görülebilen, tam seçilemeyen karaltı.
"inşaAllah, inşaat, inşa, şey, şae" > tartışmalar var ama kelimenin kökü o kadar net ki...
Sonraları her varlık için "şey" denmiştir.
"eşya" kelimesi "şey" kelimesinin çoğuludur "şeyler"
Var olması, ortaya çıkmasını istemeye ve bunu yapmaya "inşa" mastar olmuştur.
"şey"; hem projedir, hem de onun varlık alanında ortaya çıkmasıdır. O karaltının varlık alanına dönüşmesidir.
"kavl" > "kul"; komut, komut vermek, komuta etmek
"keyfe"; Arapçada "nasıl" sorusudur.
"mâ"; gelecek için gerekenleri anlatır.
"keyfe"; oluş için gerekenleri anlatır.
Kur'an-ı Kerim sadece "niçin"i sormaz. Klasik geleneksel anlayışa göre: "neden" sorusunun cevabı dinde ve felsefededir. "nasıl" sorusunun cevabı bilimdedir. Böylece yollar ayrılır.
"niçin yarattı" dinin alanı
"nasıl yarattı" pozitif bilimin alanı. Öyle değil ama.
1400 yıldır "nasıl" sorusunu bilincimizin mezarlığına gömdük, öyle bir derdimiz yok. "Ol dedi oluverdi, aniden, birden, süreci olmayan bir şekilde" Böyle bir oluşumun takip edilir yanı var mı? "nasıl"lığı sorgulanamaz ki. Peki Kur'an-ı Kerim böyle mi diyor yaratış için?
Gökleri ve yeri niye 6 günde yarattığını söylüyor, madem birden oluyorsa? Niye zaman dilimlerini ayırıyor? Haşa Allah Kendi ile mi çelişiyor ayetler arası yoksa biz mi anlama özürlüsüyüz?
Kur'an-ı Kerim sadece "niçin" sorusunu mı yönetiyor bize? "nasıl" sorusu ile ilgili bazı yüklemeler var.
Gaşiye 17: "O küme küme olmuş atmosfer tabakalarına bakmıyorlar mı, 'nasıl yarattık'?"
Gaşiye 18: "Ve göğe bakmıyorlar mı, 'nasıl' yükseltilmiş'?"
Gaşiye 19: "Ve dağlara bakmıyorlar mı, 'nasıl dikilmiş'?"
Gaşiye 20: "Ve yer 'nasıl döşenmiş'?"
Arka arkaya bu 4 ayetin soru kipi "nasıl".
Ankebut 19: "Görmüyorlar mu Allah yaratmayı nasıl başlatıyor"
Ankebut 20: "De ki; yeryüzünde gezin de Allah'ın yaratmayı nasıl başlattığına bir bakın. Sonra Allah ahiretteki inşayı da yapacaktır. Kesinlikle Allah her şeyin üzerinde ölçü koyandır."
Kaf 6: "Üstlerindeki göğe bakmıyorlar mı onu nasıl kurduk, nasıl süsledik? Onda yırtılma, çatlak yoktur."
En'am 11, Muhammed 10: "Yeryüzünde dolaşın da bir bakın bakalım nasıl oldu o yalanlayanların sonu."
Al-i İmran 191: "Sakınanlar göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür eder. Rabb'imiz, Sen bunları batıl olsun diye yaratmadın, Sen'i tüm noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Bizi ateşin azabından sakındır derler."
Ne kadar çok "nasıl" sorusu varmış Kur'an'da. Ama 1000 yıldır "nasıl"a kim bakıyor? Batılılar. Ya biz? "Ol dedi, oluverdi" ile uğraşıyoruz. Batılılar özellikle Rönesans'tan beri uçtular. O belgesellerde izlediğimiz botanik zooloji oşinografi vs ne ararsanız, devlet bu adamlara bu kadar para neden veriyor batıda? Eğlence olsun diye vermiyor. "nasıl"ın peşine düşüyorlar ve onlara bakarak taklitle ilaç, sanayi ve silah geliştiriyorlar. Biz de bakıyoruz arkalarından, çünkü bizde "nasıl" yok. Kadercilik var. "her şey olacağına varır"...
Tiksiniyoruz düşünmekten, çoğunluk iğreniyor. "Nasıl ne, niçin yarattı? Yarattı işte".
Elbette Kur'an-ı Kerim "nasıl"a da "niçin"e de cevap veriyor.
Mülk 2: "Ölümü ve hayatı yarattım, hanginizin daha güzel iş yapacağını denemek için" Başka ayetler de var.
"Gökleri yeri batıl olsun diye yaratmadık, eğlence olsun diye de yaratmadık. Bir hak, bir gerçeklik olarak yarattık, bir amaçlılık var burada". (Al-i İmran 191, Duhan 38, Enam 73)
"kun feyekûn"un geçtiği 8 ayetteki detaylar:
Hani birden yoktan var oluyor ya, hiç de öyle değilmiş.
Bakara 30: "Rabb'in bir gün meleklere 'Yeryüzünde bir halife var edeceğim' dedi". Var etmedi daha, bilgisi O'nda
Al-i İmran 59: "Allah'ın yanında İsa'nın örneği Adem'in örneği gibidir. Allah Adem'i topraktan yarattı sonra ona 'Ol' dedi onun da oluşu başladı."
Allah onu yaratmış, sonra ona "Ol" demiş, nasıl oluyor? Vardan, topraktan yaratılmış bir şeye "kun feyekûn" diyor.
Okuyorlar mı bu ayetleri, ilgileri var mı Kur'an'la? 8 ayeti yan yana getirip tefekkür edemeyecek bir 1000 yılımız geçmiş. Koca alimler 8 ayeti yan yana getirememiş ve "nasıl" gitmiş. "Nasıl" giderse bilgi de gider. Evrim gitti, süreç gitti, sebep-sonuç bağlantısı koptu, bitti. Sen artık bir sömürü ülkesisin. Başkaları üretecek ve sen onlara "vay be nasıl üretmişler" diyeceksin. Onlar -hangi bakış açısıyla olursa olsun, ateist de olsa- "nasıl"a gitmiş, Allah'ın yarattığına bakmış. Allah sana sormuş.
Allah aklını işletmeyenleri böyle firavun gibi modellerin altında ezer. Aşağılayarak köleleştirirler sizi çünkü siz Kur'an'ı sarılmıyorsunuz.
Bakara 30'da Allah meleklere "Adem'e secde edin" diyor ve şunu diyor: "Ben sizin bilmediğinizi bilirim".
"şey" bize nasıl öğretildi uydurulmuş tasavvuf ve kelamda: "gözümüzün önünde olursa, dokunabilirsek işte bu 'şey'dir" Kur'an-ı Kerim öyle demiyor ama.
"şey":
- Projedir, tasarımdır.
- Tasarımın şekle dökülmüş halidir iki aşamalıdır.
Enbiya 30: "Biz her canlı 'şey'i sudan yarattık". Canlı şeylerin yaratılışı su ileymiş, onlar yokken su varmış. Bir "şey" daha varmış.
Kaf 38: "Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları 6 günde varı yararak var ettik. Biz'e yorgunluk dokunmadı".
Allah'ın Süreçle Yaratması, Tefekkürler...
Bir soru soralım Rabb'imize: Rabb'imiz, Sana yorgunluk dokunmadıysa niye 6 günde yarattın? 60 günde yaratsan yorulmazsın, birden yaratsan da yorulmazsın. Sen niye 6'ya böldün bunların zamanını?
6 evrede yaratıyor. Birden yaratsa gökleri yeri, hiç de bir açıklama yapmasa, biz göklerin yerin yaratılışını nasıl öğreneceğiz? Sebep-sonuç olmaz ortada. 6 evrede yarattığı için diyor ki: "Göklerin ve yerin yaratılışına bakmıyor musunuz?" İşte "kun feyekûn" budur. Oluş sürecini başlatıyor ve araya "nasıl"lar giriyor zincirleme olarak.
"Her canlı şey sudan yaratıldı."
"Allah'ın arşı evren yokken su üzerindeydi". Suyun üzerinde bir kayık değil o ha. Allah'ın "yönetimi, kontrolü" suyaydı.
Fussilet 53: "Ufuklarda ve benliklerde ayetlerimi gösteriyorum, onun hak olduğunu iyice belirginleşsin diye"
"ayet" demek, işaret demek. "nasıl"ın cevabı var orada. Aşama aşama...
Zümer 6: "Analarınızın rahminde sizi 3 karanlık içinde art arda yaratılışlarla yarattı". 3 karanlık aşama... Eğlence olsun diye mi anlatıyor haşa? Niye 9 ayda doğuyoruz, bir anda doğsaydık?
"akıl"; bağlamak demek. Bir şeyi bir şeye bağlayarak kafamız çalışır. Aklı veren Allah, ona zıt bir yaratım yapar mı? Birden yaratsa soru imkanı yok. Birden yaratmadığı halde hangi ehlisünnet alemine sorsanız "Allah gökleri yeri kaç günde/evrede yarattı" diye, çok bilmiş havalarıyla ayet numaraları da vererek "6 günde" der. "kun feyekûn" ne o zaman??? Bu ne saçma bir çeviri! "Ol dedi, oluverdi". Allah isterse birden de yaratır sonra da bize sormaz "Niye araştırmıyorsunuz" diye.
Demek ki Rabb'imizin bize anlattığı iki konu var:
- Anlamlılık
- Amaçsallık
Gökleri ve yeri, ölümü ve hayatı hangimizin daha güzel iş yapacağını denemek için yaratıyor. "hanginizin"i çoğul kullanır (3 ve fazlası). E bizim bilgimiz insan ve cin... Başka da yok.
- tefekkür: ölümü ve hayatı "halk"etmek, ölümü ve hayatı "bir şeyi yararak var etmek". O şey ne?
- tefekkür: "Hanginizin daha güzel iş yapacağını" derken "cin ve insan toplulukları" diye seslenmedi, ikili de kullanmadı, çoğul kullandı.
Demek ki sınavda olan başka varlıklar da var evrende, uzayda. Ölümü neyden yarattığını bile bulabilirsiniz Kur'an'ın izini sürerseniz.
Osman Polat'ın bunun üzerine yaptığı çalışmada geçtiği bir aşama: "hayat" ve "ölüm" Kur'an'da "hayy" ve "mevt" olarak geçer.
"hayy"; kış uykusundan uyanmış yılan.
"mevt"; kış uykusuna yatmış yılan demek.
Ciddi tüyolar var.
Tüm olup bitenlerle anlam boyutunda "nasıl" çizgisinde tespih tanesi gibi onları izleyip takip ederek amaca ulaşmak... Amaç ne? Allah'a ulaşmak. İşaretler, ayetler bizi onun hak olduğu iyice belirginleşmesine "yakîn"e, iknaya ulaştırsın, ikna olalım diye. "Onlar ahiret konusunda ikna olmuşlardır".
Adem'i topraktan yaratıp ona "Ol" diyor Allah. Bu neye benziyor:
Fussilet 11: Göğe ve yere Allah diyor ki "İsteyerek gelin ya da zorla gelin. Dediler ki; isteyerek geldik". Komut verdi Allah "Gelin!" diye.
Peki bir soru: nereden nereye geldiler? Neredeydiler, nereye geldiler?
"Ol, Gel, Serin ol, Gök suyu tut, Yer suyu çek, Sura üflendiğinde Rab'lerinin çağrısına uyarak Rab'lerine giderler, O'na doğru koşmaya başlarlar"
Rahman 29: "Yes-eluhu men fî-ssemâvâti vel-arḋ kulle yevmin huve fî şe/n" (Allah her yevm/gün/an/devir, bir şe/nin içindedir.) Ya Rabb'i, ne yapıyorsun Sen? Aralıksız bir şeyler yaratıyorsun.
"şe/n"; "çok büyük iş" demektir. Abese 37'de insanların ahiret gününde "O gün herkesin kendine yetecek çok büyük bir işi vardır" şeklinde ebedi hayatlarının nasıl olacağı ile ilgili uğraşısı, telaşı, işi için kullanılır.
Yasin 79: "O, her türlü yaratmayı bilir" (O, her türlü vardan yararak var etmeyi bilir). O, her canlı şeyi sudan yara yara var eder, sonra var ettiğini de yararak var eder. Bir anneden bir insan dünyaya geliyor. Bu peşpeşelik "el Hallâk"a götürür bizi.
"el Halik"; yarmayı başlatan
"el Hallak"; yaratışında çeşitlilik takip edilemeyen
Bu "halik" kelimesine İsa Nebi üzerinden bakalım:
Al-i İmran 49, Maide 110: "Çamurdan bir kuş yaparım, ona üflerim de Allah'ın izniyle canlanır, hayat bulur." "çamurdan kuş yapmak" diye çevrilen "halik" kelimesidir. İsa nebiye atfedilir.
Müminun 14: "Allah yaratanların en güzelidir".
Sonra kara kara düşünüyorlar "acaba başka yaratıcı mı var?" Var. Elimizdeki cep telefonunu düşünelim. Bunu kim halk etti? Bu telefonun içinde bir sürü materyal var, plastik, cam, çelik vs... Madenler var... Bu madenleri dönüştürdü, varı yararak var etti insanlar. İsa Nebi için de Kur'an'daki o ayetlerde "halk etmek" geçer.
"ömür" kelimesi "imar" kelimesi ile denktir.
Gemiyi kim yapıyor? Nuh Nebi. Davud'a zırh yapma sanatını öğretmiş Allah. Davud'a ve Süleyman'a demiri bakırı eritmeyi öğretmiş Allah. "Yaratmak Allah'a mahsustur" diye söylenegelmiştir hep. Ama ilk yaratmak, sürekli yaratmak, yaratışında çeşitliliği olmamak Allah'a mahsustur. Allah insana da varı yararak bir şeyler yaratmasını var etmesini öğretmiştir. Bize bu yetkiyi vermiştir, çünkü bu bir sınav. Bu "halik" meselesini anlamadan biz adam olamayız. O belgesellerde adam kaç yıl bir sineği inceliyor; sinek atış yapıyor uzağa, o kadar uzağa atış yapıyor ve hedefi tam tutturuyor. "Bu dengeyi nasıl sağlıyor" diye adam yakın çekim-ağır çekim araştırıyor. İnsanlar da "salak lan, bırakmış böcekle uğraşıyor" diye dalga geçiyor. Ve Rabb'imiz sesleniyor:
Hac 73: "Allah ile aranıza koyduklarımız bir araya gelseler bir sinek bile yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa geri alamazlar".
Senin hafife aldığın sineği Allah "Ben'im yaratımım" diyerek meydan okuyor.
Nahl 40: "İnnemâ k̇avlunâ lişey-in iża eradnâhu en nek̇ûle lehu kun fe yekûn" (Biz'im sözümüz bir şeyi irade ettiğimizde, o kolu çalıştırdığımızda, ona 'Ol' dememizdir, o da oluşur.)
Hiçbir inşaat projesiz olur mu? Hangi bilgisayar modellemesi, hangi araç öncesinde bir projeye, dizayna ait olmaz?
Ateistler dalga geçiyor, haklı adamlar; bu çevirilerle dalga geçilir.
"Bir şey irade ettiğimizde ona 'Ol' deriz." Olmayan bir şeye nasıl "Ol" diyor? İşte, "şey"in olması için, kendinden önce başka bir şeyin vardan yararak var olması gerekecek. Allah projesini yaptığı bir şeye "Ol" diye sesleniyor. Ateistler bu açıdan haklı, çeviri hatalarından dolayı. Allah sebepsiz, projesiz hiçbir şey yapmaz, kimseye zulmetmez.
"Muttakiler derler ki: Rabb'imiz, Sen bunları boş olsun diye yaratmadın"
Yaratacağı şey Allah'ın bilgisindedir, hem "nasıllık" hem de "amaçsallık" var.
Bir mühendis projeyi çizdi, o binanın kendisi olur mu? O bir "şey" midir? Binanın kendisi mi, yoksa "karaltısı" mı?
Akıllı evler var, içeri giriyorsunuz "televizyonu aç" diyorsunuz televizyon açılıyor. "Işığı kapat" diyorsunuz kapatıyor. Sizin bunu ona demeniz için onu programlamanız, ona gerekli programı yüklemeniz gerekiyor değil mi? Akıllı olmayan bir evde bunu yapabilir misiniz? "kun feyekûn"; "O şeye deriz ki: 'Ol'!"
Demek ki proje halinde, tasarım halinde olan bir şeyi çağırıyor. Bir şeyin bilgisi o şeyin varlığını göstermez, bir şeyin bilgisinin harekete geçmesi o şeyin varlık sahnesine gelmesi demektir.
"irade"; kolu çalıştırmak. Birinde "Biz irade ettiğimizde" der, birinde "Ben irade ettiğimde" der. "Biz" niye der? Çünkü burada melekleri de soktuğu için... ve insanlar da bir şey irade ettiklerinde ne yaparlar? Onun oluşunu başlatırlar. "Hadi bakalım oluş sürecini başlatıyoruz" derler, binayı dikerler, araba yaparlar.
Zuhruf 19: "Onlar Rahman'ın kulları olan melekleri dişi saydılar. Onların halk edilişlerine şahit miydiler? Şahitlikleri yazılacak ve bunun hesabı sorulacaktır." Demek ki melekler de vardan yararak var edilmiştir.
Şu anlaşılıyor mu?
Kehf 23-24: "Ben bunu yarın yapacağım deme, inşaAllah de." Allah inşa ederse sen onu yapabilirsin.
Allah "Ol" demeden önce o şeyin projesini hazırlamıştır, o şeye dair bilgi Allah'ta vardır.
Bakara 30: "Ben yeryüzünde Bir halife var edeceğim"
Enam 73: "O, gökleri ve yeri hak olarak vardan yararak var etmiştir. o gün geldiğinde "Ol" diyecek ve oluş başlayacak".
İkinci oluşum için de "kun fe yekûn"u kullanıyor. İkinci yaratılışın, ahiretin olacağını Kur'an'da pek çok ayette söylüyor Allah. Bu Allah'ın vaadi. Bu ahiret oluşumunun bilgisi, projesi var Allah'ta ve bize de bizim anlayacağımız şekilde bir kısmını anlatıyor. O ahiret oluşumunu başlatırken de ona "Ol" diyecek.
Bizdeki beyin başkadır, Allah'ın bilgisi başkadır. Bizim beynimiz aşama aşama ilerler, bir sonuca, bir bilgiye varır. Allah'ın tefekküre ihtiyacı yoktur. Bir filozofun deyimiyle: "Allah için tefekkür, hayal etmek yaratmaktır, Ol demesine bakar."
Allah eşya aynı şeyleri muhatap alıyor ona "Ol" der izliyor Adem düşünüyor olmayan bir şey yok o denir. mi yoktan var etmiyor onu onun projesi de var onu hangi şeyden yaratacak o da var (Fussilet 11, Hud 44) Allah bir şey ortaya çıkartmadan onu varlık alanına dökmeden ilimin de olabilir Allah ne yaratacağını bilmez mi bilir ve paylaşır (Bakara 30, Zariyat 47-48). ilk oluşum içinde ol dedi ikinci oluşum içinde ol diyecek topraktan yarattı içinde ol dedi.
Cennet, cehennem, kıyamet... “Onun bilgisi Ben’dedir” diyor ya, Allah'a uzanır o. Biz hiçbir şey bilemeyiz, hiç kimse bilemez. “baġteten (ansızın) gelecek” der. (Araf 187). Ansızın olduğunu da anlıyoruz ayetlerden. Öyle bir ansızın ki, “çocuğunu emziren kadınlar çocuklarını atacak” (Hac 2). Bunlar ciddi ayetlerdir, delildir, derinliktir. Bir kadın kıyametin alametleri gelmiş, “İsa ile deccal kavga ediyorken” (!) çocuk doğurmayı düşünür mü? Hangi kadın yapar bunu? Kıyametin geldiği anda kundaktaki bebekten bahsediyor Kur'an. Rahimde çocuklar var, “bütün dişiler o gün düşük yapar diyor” aynı ayette. Sadece insan değil, hayvanından bitkisine kadar tüm dişiler. Niye düşük yaparlar, “korkudan mı?” Hayır, sınav bitti. “Çocukların saçları bembeyaz olacak o günün dehşetinden” (Müzzemmil 17)
Sonuç:
Allah her şeyi aşama aşama yaratarak, bize o aşamaları geriye doğru takip ettirerek inceleterek Kendi Varlığı’nı gösteriyor. Eğer biz “nasıl”ın peşine gidersek daha ilk olarak Kur'an'da bize sorduğu “Bakmıyor musunuz” sorularının her birinin birer bilim dalı olduğunu anlarız. Fatiha suresi kadar kutsaldır matematik, o da bir suredir. Biri gönderilmiş, biri indirilmiş surelerdir, hepsinin içi ayetlerle doludur.
Fussilet 53: “Ufuklarda ve nefslerde ayetlerimizi gösteriyoruz / göstereceğiz, onun hak olduğu iyice belirginleşsin diye”
Yusuf 105: “Göklerde ve yerde nice ayetlerimiz var dikkatsizce bakıp geçerler”
Allah mucizesine de “ayet” der, kitabının cümlesine de “ayet” der, insana da “ayet” der, göğe yere de “ayet” der. Her ne yarattıysa ona “ayet” der. Çünkü O’nun zatı dışındakiler yaratılmıştır, “şey”dir. İlahları sadece Allah'tır, hepsi birer ayettir. Hangisine bakarsanız bakın aynı kutsallıktadır. Bunu öğretmediler. Matematik, fizik, kimya, astronomi, coğrafya, biyoloji... Bütün bunlar birer suredir. Bütün temel bilim dallarının hepsini bir kitaba koyun, işte o ikinci Kur'an'dır. Fussilet 53’teki “afak ve enfüste gösterilecek olan / gösterilmekte olan ayetler” Kur'an'dan bağımsızdır, o ayette “tilavet”, “kıraat”, okumak yok.
“Kur'an bize yeter” ne demektir? Bir örnek:
Zengin biri var, güveniyorsunuz. Diyorsunuz ki “o bana yeter”. “Zengin, güçlü, merhametli bir abim var. Ben ona gideceğim”. Gidiyorsunuz abiye diyorsunuz ki: “açım susuzum”. O abi de diyor ki: “şu ilçedeki fabrikaya git, oradaki müdüre selamımı söyle.” Güvendiniz ya, gidiyorsunuz fabrikanın müdürüne, diyorsunuz ki: “beni falanca abim gönderdi”. Adam da: “ooo abi gönderdiyse hoşgeldin” deyip size bir zarf veriyor, içi para dolu.
“Kur'an bize yeter” demek, Kur'an bizin nereye götürüyorsa oraya bu Kur'an'ın Sahibi’ne duyulan güvenden dolayı koşulsuz olarak gitmek demektir.
Allah niye sesleniyor “Ol, Gel, Serin ol, Gök suyu tut, Yer suyu çek, ve o gün Rab’lerinin çağrısına uyarlar”?
Evrende her şey enerjidir ve enerji titreşerek salınır. Var olan her şeyin kendine özel bir frekansı vardır. Bedenimizin her bir organının kendine ait bir frekansı vardır. Yetmedi, her bir hücrenin kendisine ait bir frekansı vardır. İşte Allah seslendi mi o frekansa seslenir. Allah her şeye kendi titreşiminde, frekansında sesleniyor.
0 Comments
Yorum Gönder