9. A'LA SURESİ

osman polat ala suresi

Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla

  1. Rabb'inin yüce adına yönel
  2. Yaratan ve eşitleyen O'dur.
  3. Ölçüyü koyan ve yumuşakça yol gösteren O'dur.
  4. Otlağı çıkarıp yeşerten
  5. Sonra kapkara çöp yığınına çeviren de O'dur.
  6. İyice yerleştirip belleteceğiz de, sen onu unutmayacaksın.
  7. Allah gereğini yapar, unutturursa o başka. O görüneni de bilir, gizli olanı da.
  8. Seni en kolay olana kolaylayacağız.
  9. Birine hatırlatmak menfaatine / yararına olursa o kişinin, hatırlat.
  10. Saygı duyan onu hatırlayacak.
  11. Haddi aşan ise ondan kopacaktır.
  12. O kişi en büyük ateşte yanacaktır.
  13. Artık orada ne ölecek ne de yaşayacaktır.
  14. Kendini temizleyip geliştiren ise kurtulacaktır.
  15. O, Rabb'inin ismini sürekli hatırlayan ve destek olandır.
  16. Fakat siz şu yakın hayatı tercih ediyorsunuz / seçiyorsunuz.
  17. Oysa ki sonraki hayat daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
  18. Bunlar, önceki sayfalarda da vardır,
  19. İbrahim'in sayfalarında ve Musa'nın.

Kök Anlamlar, Kavramlar

  • "sebbih"; "sebhe"; 
Omuzlara atılan, esen rüzgarda kanatlanır gibi açılan elbise. "sübhan, tesbih" kelimeleri buradan gelir. Sonraları "yüzmek, uçmak" anlamlarında kullanılmış. "tesbih etmek"; yüzdürmek, uçurmak anlamlarındadır. "tesbih ederim" diyorsak Allah'ın gücünün, güzelliğinin, ilminin, kudretinin çevresinde yüzmeye başlıyoruz demektir.
  • "isim"; "vesim" kökü, damga demektir. 
Bir yerin veya hayvanların kime ait olduğunu belirtmek için kendilerine vurulan işaret.
"isim" söz olarak bir varlığa , bir şeye vurulan damgadır.
"esma-ul husna" Rabb'imizin kendi varlığını bize anlattığı özellikleridir.
  • "halk" kelimesi; 
deri ya da bez parçası demektir kökü. Mastar olarak "çamurdan bir şey yapmak" veya "elbise biçmek" denir.
  • "seviye" kelimesi; 
"sıva" kelimesini kullanırız. "Bir şeyi düzlemek, eşitlemek" demektir. "siraten seviyye"; düz yol
  • "hidayet"; "hediye" kökünden gelir. 
İnsanlar birbiriyle görüşmeden önce bir "hediye" gönderiyorlar ve görüşme taleplerini ifade ediyorlar. Kur'an'da "hediye"; hac için kurbanlıklardır. "Önden gönderdiğiniz hediyeler" der.
Hediye götürüp haber getiren kişiye "hâdi" denir.
"hidayet"; yol göstermek, birini doğru yola götürmek demektir.
İbrahim nebi diyor ki: "Babacım, bana uy ki, seni 'doğru bir yola ileteyim'."
  • "mer'a"; Türkçe'de "hayvanların otladığı yer" olarak kullanıyoruz.
"ra'i" kökü; hayvanları otlatmak. Merkezi yönetime "ra'i" denir, yerinden yönetime de "nezaret"
"Ra'inâ demeyin, unzurnâ deyin" (Bizi gütme, bizimle ilgilen.)
  • "ce'ale" fiili Kur'an'da çok geçer.
    Adem, insanlığın ilki mi, değil mi? Babası var mı, yok mu?
Ele pisliğin ve sıcaklığın bulaşmaması için tutulan deri veya bez parçasına "ce'al" diyorlar.
"ce'ailun il ardi halife": Rabb'imiz meleklere "Ben yeryüzünden bir halife var edeceğim" diyor.
Sonraları "kılmak" anlamında kullanılıyor.
"fe'ale" (yapmak) ile "ce'ale" (kılmak) arasında ne fark var?
"fe'ale" de "yeniden var etme" vardır. "ce'ale" de ise "bir şeyi yeni bir işe koymak" vardır. Peki ayette "bir halife 'halk' edeceğim" mi diyor, "ce'ale" yi mi kullanıyor?
"ce'ale" yi kullanıyor.
Bakara 25'lerden 35'lere kadar... "ca'ilun fil ard"

    Demek ki, Adem nebiden önce insan sorumluluğu taşımayan, yeni bir işe koşulmamış insan benzeri varlıklar varmış. Allah hiçbir kavramı boş yere seçmez.

    İlk yaratılmış insan biçiminde varlık Adem nebi değidlir. Ama "insan sorumluluğu; isimlerin öğretilmesi, eşyanın öğretilmesi konusunda sınava tabi olmak, sorumluluk almak, kitapla, hikmetle, ilimle sorumluluk almak anlamında ilk insan Adem nebidir.


Bağlantılar

A'la 1 > Vakıa 74, 96

A'la 1 > Taha 130, Kaf 39-40 (hamd ile tesbih)

A'la 2 > İnfitar 7 (Yaratan ve eşitleyen)

A'la 3 > Rahman 7, 9, Şura 17 (mizan)

A'la 4 > Abese 24-32, Kaf 9-11, Yasin 33-35 (otlağı çıkarıp yeşerten)

A'la 6 > Bakara 106

A'la 8 > Abese 20

A'la 9 > Abese 1-3, 8-9 (ürperen hatırlayacaktır)

A'la 11-15 > Şems 7-13

A'la 16-17 > İbrahim 3, Nahl 107, Fatır 5 (dünya hayatı) En'am 32, Kasas 77 (ahiret hayatı)

A'la 18-19 > Necm 36-37, Şuara 196 (İbrahim'in ve Musa'nın sayfaları)

Videoyu izlemek için tıklayınız.