37. BAKARA SURESİ (1-25 ARASI)
Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla
- Elif / Güçlü, Lâm / Yönlendiren, Mim / nedir
- İşte bu kitaptır. Onun içinde belirsizlik / bulanıklık yoktur. Sakınanlar için yumuşakça bir yol gösteriştir / hidayettir.
- Onlar ki Allah’a gaybda iman ederler / güvenirler, salatı ikame ederler / namazı tüm yönleriyle ayakta tutarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan / erzaktan infak ederler / tünel açarlar / harcama yaparlar.
- Sana indirilene de senden önce indirilenlere de iman ederler / güvenirler. Ve onlar ahirete de / sonraki hayata da ikna olmuşlardır / kesin bir biçimde iman etmişlerdir.
- İşte onlar Rab’lerinden / Yetiştirici’lerinden gelen yumuşakça yol gösterişe uyanlardır. Ve onlar iflah olanlardır / kendi içindeki taşları, çirkinlikleri temizlemeye çalışmış ve böylece o karanlıktan kurtulmuş olanlardır.
- Kafirlere gelince, gerçeği örtenlerdir bunlar. Onları uyarsan da uyarmasan da bir / eşit, onlar iman etmezler / Allah’a güvenmezler.
- Allah kalplerini, kulaklarını mühürlemiştir ve onların gözlerinde de bir kararma vardır. Onlara azim bir kötü tadış / azap vardır.
- Bir de insanlardan kimileri vardır: “Allah’a ve ahiret gününe iman ettik” derler, oysa onlar iman etmiş değillerdir.
- Allah’a ve müminlere karşı bir oyun yaparlar, oysa oyunlarını kendilerine karşı kuranlardır onlar, ama bunun şuurunda / bilincinde değillerdir.
- Kalplerinde bir sayrı / hastalık vardır; Allah o sayrıyı ziyadeleştirir / artırır. Yalan söylüyor oldukları için onlara elim / sıkıntılı bir kötü tadış vardır.
- Onlara: “Yeryüzünde bozgun çıkarmayın” dendiğinde: “aksine biz sadece ıslah edicileriz / yeryüzünü düzeltiyoruz” derler.
- Hayır, öyle değil. Kesinlikle onlar fesatçıdırlar / bozguncudurlar / düzeni bozarlar. Ama şuurunda değillerdir / yaptıklarının farkında değillerdir bunlar.
- Onlara: “Diğer insanlar gibi siz de iman edin” dendiğinde: “o sefihler gibi mi iman edelim” derler. Hayır, öyle değil. Asıl sefih olanlar onlardır ama bilmezler.
- İman edenlerle yüzyüze geldiklerinde: “biz de müminiz / Allah’a güveniyoruz” derler. Şeytanlarıyla halvet edince / başbaşa kalınca: “biz sizinle birlikteyiz, biz onları sadece alaycı bir şekilde idare ediyoruz” derler.
- Taşkınlıkları içinde bocalayıp durmalarıyla asıl onları Allah o biçimde bırakarak idare eder.
- Onlar hidayeti verip sapıklığı satın almış kimselerdir. Yaptıkları ticaret bir kazanç sağlamamıştır. Onlar hidayette değillerdir.
- Onların örneği, bir ateş yakmak isteyen kimsenin durumu gibidir. Ateş çevresini aydınlatınca Allah onların nurunu giderir ve onları karanlıklar içinde bırakmış gibi olurlar, artık göremezler.
- Sağır, dilsiz ve kördürler; onlar geri dönmezler.
- Ya da karanlıklar, gökgürültüsü ve şimşeğin olduğu bir yerde yağan yağmurda kalmış kişi gibidirler. Yüksek gürültüden dolayı ölecekleri endişesiyle parmaklarıyla kulaklarını tıkıyorlar. Allah kafirleri kuşatmıştır.
- O şimşek gözleri çıkaracak gibidir. Bir parıltı görseler orada yürür, gözleri kamaşınca dururlar. Allah inşa etseydi onların gözlerini ve kulaklarını / görme ve dinleme duyularını giderirdi. Allah her şeyin üzerinde bir ölçü koymuştur.
- Ey insanlık! Sizi ve sizden öncekileri varı yararak var eden Rabb’inize / Yetiştirici’nize kulluk edin ki sakınabilesiniz.
- Yerküreyi sizin için mefruşat yapan / mobilya gibi dayayıp döşeyen O’dur. Göğü de bina eden O’dur. Gökten bir su indirir de onunla oluşan ürünlerden size rızık / tadımlıklar çıkarır. Öyleyse bile bile Allah’a denk varlıklar oluşturmayın.
- Kulumuza indirdiğimiz konusunda / o Kur’an konusunda bir belirsizlik / bulanıklık içindeyseniz, ondakine denk / misli bir sure getirin. Allah’a peşi sıra şahitlerinizi de getirin, eğer sadık / doğru kimselerseniz.
- Eğer bunu yapamazsanız, ki yapamayacaksınız, o zaman yakıtı insanlar ve taşlar olan o ateşten sakının.
- İman eden ve düzelten / salih ameller işleyenlere müjdele. Altlarından ırmaklar akan bahçeler onlar içindir. Onlara o bahçenin her ürünü rızık olarak sunulduğunda: “Bundan bize daha önce de verilmişti.” diyecekler. Aslında onlara öncekinin benzeri verilmiştir. Orada tertemiz eşler de vardır. Onlar o cennetin içinde ölümsüz, sürekli kalıcıdırlar.
Ayetlerin Te’vil Bağlantıları ve Kavramlar
1. Bakara 1-5 > Lokman 1-5Bu ayet grubu tam muhkem-müteşabih.
2. Bakara 2-5 > Al-i İmran 133-136Muttakiler (sakınanlar) kimdir?
3. Bakara 2 > Neml 35“huden, hidayet” > “hediye” ile aynı kökten.
Neml 35’te Sebe kraliçesi Belkıs: “Bir deneyeyim Süleyman’ı” diyor. “ne yapalım?”; “Önden ‘hediye’ göndereyim” diyor.
Kırlarda küçükbaş-büyükbaş sürülerinin başında, kuşların, kurtların başında bir liderleri olur. Lider nereye giderse sürü de oraya gider.
“hediye”; önden gidenler.
Kabe’ye önden gönderdiğimiz hediyelerimiz vardır. Belkıs’ın Süleyman nebiye önden gönderdiği şey de hediyedir.
“hidayet” öncüdür, yol gösterici.
Burada bir emir yok. Dileyen Kur’an’ı okur, kıraat eder. Rehber-öncü çağırır. Kendinizi kırda hayal edin; topluluk halindeyiz. İçinde bu kırsalın tehlike de var, güzellik de. Vahşi hayvanlar da var, sakar var, tipi-soğuk var. Rabb’imiz buyuruyor ki: “Sakınanlar için yumuşakça bir yol göstericidir bu.”
4. Bakara 2 > Bakara 201, Araf 26, Nisa 14“takva” > “vek̇inâ ‘azabennâr” Ateşin azabından sakındır.
“takva” > “vika” kökünden, kulübe. Dağdaki kulübe. Vahşi hayvanlardan, kırsalda soğuktan korunmak için çobanların yaptığı kulübe. Herkes oraya sığınacak. Anlıyor musunuz inceliği?
“Elbiselerin en hayırlısı ‘takva’ elbisesi” O kulübede kalmak. Kimi ayetlerde “tilke hududullah” der. O sınırları aşmamak, sakınmaktır. Çünkü o sınırlar aşılırsa, kulübeden çıkılırsa dışarıda vahşi hayvanlar, soğuk-sıcak, börtü-böcek vs var. Ta ki hesap gününde cehennem ile müminler arasına bir perde gerek Allah, sakındırır onları. Sen dünyada sakın, Rabb’in de ahirette sakındırsın.
5. Bakara 2 > Bakara 21 > Enfal 29Allah’ın tüm insanlığa uyarısı: Kur’an sakınanlar için hidayet; sakınmanın temeli de Allah’a kulluk. Allah’tan başka kulluk edecek kimse tanımazsak, Allah o iman edenlere takvayı nasip ediyor. Takvayı verdiği anda furkanı (fark edişi) de veriyor.
Güvenmek > sakınmak > furkan
“ittek̇ullâh” > “Allah’tan sakınmak” nedir? Allah’ın rahmeti var da azabı yok mu? O’nun azabı emin olunmayacak bir azaptır.
6. Bakara 2 > Bakara 23“rayb” > “şüphe, kuşku” değil, “bulanıklık, belirsizlik”
7. Bakara 3 > Al-i İmran 103, Hucurat 10, Cuma 9“salatı ayakta tutarlar”
Salat o kadar önemli ki… Salatın hükümleri sadece salatın içinde değil, topluluk olarak… “cum’a” yumruk olmaktır ya. Orada toplantılar var, dertleşmeler var. Kuru 2 rekat namaz kılmak yok. Kimse kimseden habersiz, yanyana ama kopuk kopuk değil. “Müminler ancak kardeştir.” Dünyanın her yerinde kardeştir. Gerçekten Kitab’a teslim olmuşsa zaten kardeştir.
8. Bakara 3 > Şems 9-10 > Bakara 5, Hadid 20, Şems 8 > Bakara 6“infak” > “nefeka” tünel açmak demek. Yararak yol açmak. Tıkanıklığı açmak. Vücut gibi… Mal yukarıda birikmiş, ayaklara, kollara gitmiyor.
“kad efleha min zekkeha” > infak-zekatla tıkanıklığı açıp nefsi temizlemek… bunu yaparsak “iflah” oluruz.
“iflah” > “felah”; topraktaki taşları temizlemek. “kafir”in zıttıdır.
Hadid 20 > “kuffar, kafir” çiftçi demek; tohumu ekip toprakla üstünü örten. Oradan “gerçeği örten” anlamı kazanmış.
“fellah” > topraktaki taşları temizlemek zor iştir. O taşlar toplanmazsa topraktan verim alınamaz. O taşlar nedir?
Şems 8: “fe elhemehâ fucûrahâ ve tak̇vâhâ” > çirkinlik VS sakınmak…
Sakınmak (takva) için o taşları (fucur) temizlemeye (zekat, infak) çalışan ve direnen (sabır) kurtuluşa (felah) erecek.
“O kafirleri ister uyar ister uyarma”
“nezir”; “nezle”, burun akıntısı oradan gelir. İnsan nezle olduğunda, akıntı başladığında diyor ki: “hastalanıyorum galiba”. O nezle-akıntı, hastalığın habercisi, tehdit olarak uyarıyor diye düşünürüz. “Nezle oldum; üşüttüm mü ben, hasta mı olacağım, ateşim mi çıkacak?”
“nezir” insanları Allah’ın azabıyla uyaran kimsedir. Der ki: “Siz böyle devam ederseniz bu nezle gribe, zatürreye dönüşecek. Sonra güle güle…”
9. Bakara 4 > Bakara 285, 136“Kendinden önceki kitaplara iman”
10. Bakara 4 > Tekasur 5-7, Hakka 51, Rum 60, Nisa 157, Zariyat 20-21“ikna olmak, yakîn”
Rum 60: “Sen diren, Allah’ın vaadi haktır. Seni hafifliğe götürmesin o kimseler ki ‘ikna olmuş değillerdir’.”
Müminler ama yakîn değiller. Kuşku bataklığındalar, ahirete çapa atmak yok bunlarda.
Tekasur 5-7, Hakka 51: “hakk-el yakîn” > kesin, hak bir bilgi, ikna.
11. Bakara 5-6 > Müminun 1 > Müminun 117Müminun 1: “Müminler felaha erecektir.”
Müminun 117: “Kafirler felaha ermez.”
12. Bakara 5-6 > Yusuf 53 > Kıyamet 2, Kalem 30-32, Araf 58“felah” > topraktaki taşları temizlemek, nefsin içindeki fucur tarafını, oradaki ayrık otları temizlemek demek. Çünkü:
Yusuf 53: “Nefs Rabb’imin merhamet ettiği hariç, sadece kötülüğü emreder.”
Bunu durdurmak lazım. Bunun için de:
Kıyamet 2: “Kendini aralıksız kınayan, özeleştiri yapan nefs” gerek.
Örnek olarak Kalem 30-32.
Araf 58: “Verimli toprak Allah’ın izniyle çıkar, verimsiz toprak ise zar zor çıkar.”
13. Bakara 6 > Yasin 10“Kafirleri uyarsan da bir, uyarmasan da bir”. Ama:
Bakara 6, Yasin 10 > Araf 164
“’Allah’ın helak edeceği ya da çetin bi azaba uğratacağı bir kavme ne diye vaaz veriyorsunuz?’ Dediler ki: ‘Rabb’imize karşı mazeretimiz olsun, belki sakınırlar’.”
“mazeret”; özür dilemektir. Özür nedir peki?
“işe gelemedim”; özür dilenmez. Özür mazerettir ya… “Sen niye işe gelemedin?” “Trafik vardı”, “hastaydım” vs. Özür bu. Özür bir eylemdir, başına bir şey gelmeli.
14. Bakara 7 > Araf 179, En’am 25“Onların kalpleri mühürlenmiştir”
15. Bakara 7 > Bakara 88“Allah onların kalplerini mühürlemiştir.”
“hatem” > “hatme”; bir çuvalın içine bir kişinin hakkını tam olarak koyup üzerini mühürlemek.
Allah’ın kalplerini mühürlemesi:
Bakara 88: “Bizim kalplerimiz kılıflıdır, doludur, doyduk biz.”
Türkçe’de kullandığımız: “bizim karnımız tok bu sözlere” şeklindeki deyim. Bu sözü yahudiler ayette müminlere söylüyor. “biz biliyoruz bunları, yolumuz doğru bizim” diyorlar ama kendi kitaplarında da yazıyor bu hakikat, üstünü örtüyorlar.
16. Bakara 13 > Bakara 137“O sefihler gibi mi iman edeceğiz?”
“sefih”; boş işle uğraşan, aklını çalıştırmayan anlamında kullanılır. “boş, yaptığı boşa giden”…
“Bunlar boş işlerle meşgul, böyle iman mı olur” diyorlar. Kibre bak.
Bakara 13, 137 > Ahkaf 15 VS 17
2 evlat modeli anlatıyor Rabb’imiz.
- Ahkaf 15: “Ne zaman ki kırk yaşına gelip rüştüne erince diyor ki ‘Rabb’im bana razı olacağın salih işler yapayım. Ben Sana teslim oldum’.”
- Ahkaf 17: “Yazık size, tekrar diriltilmekle mi korkutuyorsunuz? Benden önce nice nesiller öldü. Bu öncekilerin satırlarından başka bir şey değildir.”
“İman edenlerle karşılaşınca…”
Bakara 76’dakiler müminlere: “biz müminiz” deyip, başbaşa kalınca: “Allah’ın size açtığını niye onlara / müminlere söylüyorsunuz? Rabb’inizin katında size karşı delil olarak kullansınlar diye mi? Akletmiyor musunuz?” diyorlar. Bunların modeli bu ya!!! Bu şu demek:
“Sakın Tevrat ve İncil’im Kur’an ile bağlantılarını göstermeyin. Ne yapıyorsunuz? Rabb’iniz katında onlara delil mi veriyorsunuz? Yapmayın, ‘yazmıyor’ deyin, yalanlayın, gizleyin.”
Allah da diyor ki:
Bakara 14,76 > Maide 15, Bakara 159-160:
“Ey Ehl-i Kitap! Resulumuz size geldi. Kitap’tan gizlemiş olduklarınızın çoğunu size ayan beyan açıklıyor, birçoğunu da affediyor.”
“Bu kitapta açıkça ortaya koyduğumuz halde indirdiğimiz açıklayıcı ayetleri ve ana ayetleri gizleyenleri Allah dışlar, dışlayacak olanlar da dışlar”.
Derler ki: “niye böyle yaptınız, sizin yüzünüzden biz de saptık gittik.”
18. Bakara 16 > Bakara 26, Bakara 175“Hidayeti verip sapıklığı satın almak”
Çok tartışılan bir konu! Allah mı saptırır, insanlar mı sapar?
“Onlar hidayet karşılığında sapıklığı, mağfiret karşılığında azabı satın almışlardır.”
19. Bakara 18 > Bakara 20, 171, Hac 46, Taha 125-126, En’am 104, Araf 182-183“Örtenlerin durumu karganın durumu gibidir; sağırdır, kördür ve dilsizdir
20. Bakara 23 > Yunus 38, Hud 13, İsra 88“Kur’an’ın, surelerin misli, dengi”
“sure”; “suver” bilezik, “kale suru” oradan… Korunaklı, kendisini çepeçevre koruyan demek.
Hud 13: “denk 10 sure”
Yunus 38: ”denk 1 sure”
Bakara 23: “denginden 1 sure”
İsra 88: “Kur’an’ın benzerini getiremezler.”
“sure” kullanımından anlaşılıyor ki; sureler sure olarak biliniyor. Kur’an indirilmekteyken yazılıyor ve sureler belli. Geleneğin dediği gibi ayetler indiğinde ağaca, taşa, kuşa yazılıp da nebiden sonra kitap haline getirilmiyor. Ayetler indiği gibi kaydediliyor.
21. Bakara 23 > Furkan 5
Ayette müşrikler: “öncekilerin satırları bunlar. Birilerine yazdırdı onu, o sabah akşam ona okutuluyor, ezberletiliyor” diyor. Demek ki yazılmış.
0 Comments
Yorum Gönder