26. ŞEMS SURESİ
Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla
- Güneş'e ve aydınlığına
- Onu izlerken Ay'a
- Onu gösterdiğinde gündüze
- Onu örttüğünde geceye
- Göğe ve onu bina edene
- Yeryüzüne ve onu düzenleyene
- Nefse ve onu eşitleyene yemin olsun ki
- Ona fucurunu ve takvasını ilham etmiştir.
- Kim onu arıtıp geliştirirse felah olur / iflah olur.
- Onu gömüp batıran da heba olur.
- Semud, aşırılıkları sebebiyle yalanladı.
- Onların en taşkını ortaya çıkmıştı.
- Allah'ın elçisi de hemen "Allah'ın dişi devesi ve onun su hakkı" demişti.
- Onu yalanladılar ve deveyi yaralaya yaralaya öldürdüler. Rab'leri de onları günahları sebebiyle yerle bir edip dümdüz etti
- O korkmaz yaptığının akıbetinden / sonucundan
Kavramlar, Kök Anlamlar
- İlk 7 ayet yemin ayetleridir "vav" harfleriyle giriş var ayetlerde. Burada yemin olup olmadığı ile ilgili tartışmalar var. Delil ayeti Fecr 5: "yemin değeri var değil mi" diye sorar (kasem)
- "duha"; kuşluk yemeğidir. Oradan türeyerek "kuşluk vakti"nin adı olmuştur. "açıklık ve aydınlık" demektir. Güneş iyice belirginleştiğinde, yeryüzüne ışığını iyice yaydığında işte bu vakte "duha vakti" denir. "Güneşe ve onun ışığını yaydığı zamana"
"kamer" > Türkçe'de "kumar" diye bir kelime var. Türkçeleşmiş bir kelime. Kur'an-ı Kerim'de "meysir" diye ifade edilen şeyi güya Türkçe'ye "kumar" diye çeviriyorlar. "meysir"in karşılığı "yusr" (kolaylık) demektir. Yani Allah, riski olmayan kazançları haram kılıyor, kolay yoldan köşeyi dönmeye çalışmak, haksız kazanç... "kumar" nedir?
"kamer"in kökü; bir kişi kendisine ait olmayan bir elbiseyi giyip kendisininmiş gibi sokaklarda gezdiğinde ona "kumar" denir. İşte "kumar" bildiğimiz Ay'ın küresidir. Niye Rabb'imiz böyle bir sıfat kullanıyor? Çünkü Ay'ın ışığı yok, kendisine ait ışığı, atmosferi yok. Ay, Güneş'ten aldığı ışığı yansıtır. Dolayısıyla Güneş'ten ışığı çalıp "benimmiş" gibi göstermesi yüzünden ona "kamer" denmiştir. İşte "kumar" buradan gelir. Dolayısıyla "içki, kumar, fal okları" ayetlerine baktığımızda onu "kolay kazanç, risksiz kazanç" olarak görürüz. Yani para satıyorsunuz; 10 milyar para veriyorsunuz, 50 milyar teminat alıyorsunuz, gayrımenkul vs alıyorsunuz.. Bunda bir risk var mı? 3-5 katını zaten garanti haczediyorsunuz, ipotekliyorsunuz. "meysir" başkadır, "kumar" başkadır.- "telâhâ" > "televe" kökü > "tilavet"; "yetlu, tutla" ifadesi; orijinal anlamıyla kullanılmış.
- "ğaşiye" > Kur'an'daki surelerden birinin ismidir aynı zamanda. "çul" demek, örtü. "Örttüğü zaman geceye" bunu çok önemli yerlerde kullanıyor Rabb'imiz > Zuhruf 36; "Kim Allah'ın zikrine 'yağşu' (örtülü) bakarsa..."
- "sema" > "sumuv" kökü; hayvanın sırtı demektir, üst tarafı
- "arz" > hayvanın karnı, alt tarafı yükseklik, üst ve alt anlamlarına dönümüştür. Yerküre için "arz" kullanılır. Dünya sıfattır, "yaklaştırılan" demektir.
- "benânâ" > "bina"; yapının üstüne oturduğu taş ya da ağaç. "yâ beni âdeme" > Ey Adem'in binası (çocukları) "benân" > parmak ucu
- "arz" aynı zamanda Kur'an-ı Kerim'de bir toprak parçasını da ifade eder. "Size yeryüzünde 3 gün süre, gezin, dolaşın" der, yeryüzü derken o bölgede der.
- "arazi" kelimesi de buradan gelir, özel mülkiyet, birine ait toprak parçası
- "tahav"; değirmen demektir. Taşların parçalanarak serildiği düzlük. "Arza, onu düzgünleştirene" yeryüzünü yaşanacak hale getirmek, bizden önce Rabb'imiz dağlarla, ormanlarla, yollarla hazırlıyor, en son biz misafir olarak geliyoruz, bir otel gibi hazırlıyor bize.
- "nefs"; temizlikte dibağlamada kullanılan palamut-meşe ağaçlarının bir meyvesi, yaprağı.. Boyacılıkta kullanılıyor; eşyayı çürümekten, paslanmaktan koruyan ve güzelleştiren şeye "nefs" denir. "nefis olmuş, enfes olmuş" derler. "nefs" ruhun bir boyasıdır, insanın bedende "nefs" olduğu için, o bedeni temizler, korur, besler, güzelleştirmeye çalışır. O yüzden, deriyi temizlemekte, güzelleştirmekte, parlatmakta kullanılan yapraklara, bezlere nefs denir; oradan benzetilerek insanın kişiliğine içindeki o varlığa "nefs" denir. Ruh bedenle nefs vasıtasıyla ilişki kurar.
- "sevvaha" > Türkçe'de "seviye" derler, eşit, düzey. Kökü; engebesiz düz yer, eşitlemek için kullanılıyor. "sıva yapmak, tesviye"
- "ilham" > kökü; iki şeyi birbirine yapıştırmak için kullanılan çubuk. "melhem, lehim" buradan gelir. Bir şeyi bir şeyle kaynak yapmaya denir. Allah fucur ve takvayı nefse ilham ettiğini, kaynak yaptığını söylüyor. Nefs önce bu ikisinden de uzak, sonra kaynak yapılıyor. İşlemleri anlatıyor, muhteşem, biz nasılız, niye iyilik ve kötülüğü istiyoruz, neden sakınıyoruz ve günaha doğru meyl ediyoruz? Önce ruhundan üflüyor, ona bir şekil veriyor, sonradan ona fucur ve takvasını ilham ediyor. Aslında yok bu, meleklerde yoktur bu; tertemizdirler, sınavda değiller çünkü.
- "fecr, fucur" > Kur'an'da 2 şekilde kullanılır; "fecr" gece için kullanılır, "fucur" Allah'ın emrettiği sınırdan çıkıp gitmek, yararak kaçıp gitmek demek. Yarmak aslında. "Adamın ardamarı çatladı" derler, zıvanadan çıktı, edepten çıktı gitti derler. Gökteki karanlığı yaran aydınlığa da "fecr" denir. Bakara suresinde "siyah iplik, beyaz iplikten ayrılınca" der.
"takva" > "vika" katı kap demek. "via" yumuşak kap demek. Dağlarda yağmurdan ve vahşi hayvanlardan korunmak için taştan örülmüş sığınak / kulübe demektir. Sakınmak adına sığınmak... "hafız" kelimesi korunmak anlamında "muhafız" vs kullanılır, ama burada sakınmak anlamı vardır.
"Muttakîler günahkarın büyüklerinden sakınırlar" buyuruyor. Bizim kulübemiz, yuvamız Kur'an'dır derken bunu kastediyoruz.
"Bu kitap, sakınmak isteyenler için bir hidayet rehberidir."
Takva nedir?
- Allah'ın boyasıyla boyanmak > Bakara 138
- Teslimiyet > Al-i İmran 102
- Güzellikte bulunmaktır, sadakattir. > Maide 93, Zumer 33-34
- Bozgunculuğa karşı ıslah çabasıdır. > Al-i İmran 114-115
- Adil olmaktır, adaleti aramak, istemektir. > Maide 8, Tevbe 36-44, 123
- İçimizdeki koruma elbisesi > Araf 26
- Furkan sahibi olmaktır, hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan, kötüyü iyiden, çirkini güzelden ayıracak yeteneği verir Allah > Fatır 28
- Hidayeti istemenin ödülüdür > Muhammed 17
- Kur'an'nın gerçek muhatabı olmak > Bakara 3, Al-i İmran 138, Maide 46, Nur 34
- "felah"; toprağın yarılması ve içinden taşların temizlenmesi. Adana-Çukurova bölgesinde "fellahı gelse bana bir şey yapamaz" derler. Çünkü fellah rençperdir, toprakla uğraşan kişidir. Kuffar da öyledir, bu iki kelime birbirinin zıddıdır. Toprağı ekip içine tohumu koyup üstünü örtene "kuffar" denir, toprağı yarıp içinden taşları temizleyene "fellah" denir. "felah" ve "küfür" kavramlarını peşpeşe görmek için: Bakara 5-6
- "zekat" > "teskiye, zekiyye" kökü; bol otlaklı arazi demek. (zekat, temizlik, gelişme, teskiye) Sonraları canlılık, canlanma olarak kullanılmaya başlanıyor. Canlının temizlik özelliğinden dolayı temizlenme, gelişme-artma özelliğinden dolayı artma anlamı kazanmıştır.
- "felah" ile taşı temizliyoruz. Nefsten kötülükleri temizlersek "felah" oluruz, görevimizi yapmış oluruz. O zaman Cennet gelir, rıza gelir, af gelir.
- "dessâhâ"; bir şeyi kapatan kir-toz. Bir şeyi gömmek. İnsanın bile bile zorla bu işi yapması. Kendini toza-kire bilerek gömüyor. "O insan iyice günaha gömüldü" denir. Kendini batırmak.
"heba" > Türkçe'de kullanılır "haybeden"
İnsanlar ateş yakmak için taşları birbirine sürtüyorlar, oradan bir kıvılcım sıçrasın ki otlar tutuşsun. Bu eylemin başarısız olmasına "heba oldu" diyorlar. (Kök Akadça)
Bir işe gayret edip, sonuç elde edemeyen kimsenin durumunu anlatmaya mastar olmuştur.
"Kim kendini günaha gömerse heba olur"
"Onlar bir ateş yakmaya kalkan adamın durumuna benzerler, Allah da söndürür o ateşi"- "kizb"; Kumaşın boyanmasında kullanılan bir çeşit boya. Kumaşın gerçek yapısını saklar. Madenleri altına boyarlar altın suyuna batırarak, alttaki asıl madenin rengi gizlenir. Elbiseyi boyarlar gerçek rengi kaybolur. Buradan benzetilerek; bir kişinin gerçeği, inandığı şeyi içinde saklayarak inanmadığı bir şeyi söylemesine "kizb" denir. Kur'an'da çok geçer. Bildiklerinin ve inandıklarının aksini konuşmaya "kizb" denir.
- "semud" > "samed" kelimesiyle kökte yakındır. Suyu biriktirmek için kayalarda açılmış çukur, oyulmuş kayalar. Semud kavminde yalanlayanlardan biri öne atlıyor.
- "ba'as"; eşilen yer demek. Eşmek ve ortaya çıkarmak. Buradan benzetilerek "biri ortaya atlıyor" ama nasıl?
- "eşkaha"; eşkıyanın en manyağı
"şekka"; yarılma, uzaklaşma. Bir toplumdan kopma.
Saldırganların en öncüsü öne atlıyor.- "resul"; saçak. Suyun akmasını sağlayan, suyu onunla beraber akıttığı için saçak denir. Allah'ın ayetleri onun kalbine gelir, olduğu gibi tebliğ yapar. Yapmazsa şah damarı gider, hayatın ölümün katmerli acılarını tattırır.
- "nâka"; dişi deve demek. Erkek deveye "cemel" denir. Develerin ortak ismine "beyir" denir.
- "saki" > Arapça'da normal su, akan su, biriken su, göl suyu, nehir suyu, deniz suyuna "mae" denir. Ama "saki" kaba konmuş, bardağa konmuş suya denir.
- "akarûhâ" > Derinin zedelenmesinden oluşmuş yara. Yağır da denir buna. Hayvanın ayaklarından başlıyor saldırmaya, yaralaya yaralaya öldürüyor deveyi.
- "demdem" > Türkçe'de "dumdum" diye vurma sesi ifade edilir. Sesten üretilmiş kelimedir. Tilavetle okunduğunda şu çıkacak karşımıza: "onları yüksek sesli bir yıldırım ile diz üstü çökerttik" buyuruyor. O kadar yüksek sesli ki, yığılıp kalıyorlar oldukları yerde.
"zenb" > "zenb"in "günah"tan farkı ne?
"günah" uzaklaşmak demek. Kişiyi uzaklaştıran şey, bir şeyi sağa-sola yalpalamak "cenah"
"zenb" ciddi bir günah. Kökü hayvanın kuyruğu demektir. İşe yaramayan kötü işler, doğru olmayan kötü işler yapmak. İşlenmiş bir suçu gizlemeyi de ifade eder.- "havf" > Kökü; korkan insanın saklanmak için yüzüne takındığı maske. Bazen de korkan insanın yüzüne aldığı şekil, tavır. Korkmadığını göstermek, masum olduğunu gösterme vb. triplere girmek, roller yapmak.
"ukbâha" > "akıbet" kelimesi vardır.
"akbe" ayağın topuğudur. "takip" buradan; gitmek, arkasından gitmek, kovalamak veya kovalanmak.
Hud 49'da türevini kullanır.
Bir zamir var: "Burada birisi yaptığı işten korkmaz."
Arapça'da kişilik zamirleri 3 gruptur:
- Birleşik yazılan
- Ayrı yazılan
- Bağımsız zamirler
Burada geriye doğru zamir var, bulmamız lazım.
Abdülaziz Bayındır: "O kişi, yaptığı eylemden korkmadı" (deveyi katleden) diye çeviriyor.
Bir kavga var çünkü:
Kehf 81-82'de "Biz korktuk, endişe duyduk, çocuğun anne-babasını ileride zulme, inkara, küfre düşürmesinden"
Abdülaziz Bayındır: "Sizin kafanızda bir ilah anlayışı var, bu anlayışı zorla Kur'an'a dayatıyorsunuz, Allah korkar mı, korkar kardeşim, öyle diyorsa öyledir" diyor. Bu ayette de "yaptığı işin akıbetinden korkmaz" ifadesinde "korkmadı" diye çeviriyor. Deveyi bir kişi kesti ama arkasında toplumun bir kararı var.
Şems 14: "Onu yalanladılar, deveyi öldürdüler. Rab'leri de onları bu yaptıkları zenb nedeniyle yerle bir edip dümdüz etti."
Burada kim son özne? Allah. Açıkça diyor ki Rabb'imiz:
"Ben yaptığım işin hesabını kimseye vermem, ortada bir yanlış var, ceza kestim. Şimdi bu cezadan dolayı dönüp arkaya bakmam. Ben'i kim kovalıyor, yaptığım işin akıbetinden çekinmem." Allah dilediğini, tercih ettiğini yapar. İnsana her istediği yok.
Allah korkmaz, Allah'ı antropomorfizm şeklinde antik çağ yunan felsefesindeki anlayışa götürmeyin.
Allah'ın yaptığı işlerin hesabını kimseye vermeyeceğine dair 2 ayet:
Enbiya 23, Ankebut 22
TİLAVET KONUSU
Şems suresindeki "telâhâ" ifadesi "tilavet" kavramının kök anlamında kullanıldığı bir ifadedir.
"Güneş'i 'izlerken' Ay'a". Kur'an-ı Kerim canlı canlı bir sözlük görevi görüyor, Fussilet suresinde belirttiği gibi Rabb'imiz böyle detaylandırıyor. "Dışarıya gitmeyin, Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye açıkladım" Bu hükümler kitabıdır: "Ya sin, vel ku'ranil hakiym" (Doğru hükümler kitabı). O yüzden bu kitaptan hesaba çekecek sadece. Omurga kavram "tilavet".
"tilavet" > Sütten kesildikten sonra, annesinin peşine koşturan yavruya deniyor. Ay, Güneş'in çevresinde koşturur. "vel kameri iza telâhâ" Bu kavramın kökü diyor ki; biri anne biri yavrusu. Soru şu: Ay ile Güneş arasındaki bağ? Yavru, anneyi takip ediyor.
Tilavet Kur'an'da 63 yerde geçer. Tilavet farzdır (Ankebut 45, Neml 91-92ler) > "De ki onlara; bana Müslüman olmam emredildi, bir de Kur'an'ı tilavet etmem emredildi."
Tilavet ehli sünnetçilere göre "Kur'an ziyafeti". Peki ayet öyle mi söylüyor? Ay Güneş'in arkasından ziyafet mi yapıyor? Sesli ziyafette mi bulunuyor? Okuyan da dinleyen de anlamıyor. Eğleniyorlar, dinlerini eğlence haline getirmişler. Rabb'imiz bu kavramı aldı, dönüştürdü, "tilavet yapacaksınız" dedi. Hepimize farz. Ya Rabb'i, biz nasıl yapacağız tilaveti?
Al-i İmran 7 > Kitab'ı indiren O, muhkem-müteşabih; hükmün başlangıcı, benzeşeni... Bir kısmı muhkem, bir kısmı müteşabih. Muhkeme ne dedi? "Kitabın annesidir." Burada ne diyor? "Yavrunun annesinin peşine koşması" Öyleyse senin yapacağın şey; bir konudaki tüm bağlantı ayarlarını, aynı konuda geçen tüm ayetleri, sureleri toplamak. Annenin, hükmün peşine koşturmak. Biz n'apıyoruz? Hükmün peşine gitmiyoruz; insanların, ataların, şeytanın tilavetinin peşine gidiyoruz (Bakara 102-103).
Çeşit çeşit kullanacak Rabb'imiz:
Şems 2 > Ay'ın Güneş'i izlemesi
Hud 17 > Şahidin izlenmesi
Bakara 102 > Şeytanların izlenmesi
Kasas 3 > "Musa'nın haberini bir izlek üzere onlara anlat"
Ankebut 45, Neml 91-92 > Tilavetin emir olması
Çoğul kullandığı yerler: "el taliyat" Rabb'imiz yemin ediyor onlara "tilavet edenler" > Saffat 3; Kur'an'ı o takip sistemiyle okuyanlara yemin var.
"nefs-i levvame" > Kendini kınayan, sorgulayan, check eden, sürekli Kur'an'a arz eden nefse yemin var. Hangi Kur'an, nasıl anlayacağız? "tilavet eden nefse" yemin var.
Peşine gitmeye, muhkemi-müteşabihi birleştirmeye "te'vil" denir. "Onun te'vilini sadece Allah bilir" buyurduğu halde, onun te'vilini sadece Allah koyduğu halde insanlar onu yok sayıyor; zanda, atalarda, şeytanda duruyor. On milyonlarca eser, ama İslam'dan eser yok. Şamar oğlanı kim? Sürünen kim? Aç kim? Müslümanım diyen coğrafya.
Kıraat, düz okumadır. Dilin okuması, aklın okuması, kalbin okuması diye bir şey yok.
Kitabın tilaveti > Fatır 29
Kur'an'ın tilaveti > İsra 106-107
Zikrin tilaveti > Saffat 3
Vahyin tilaveti > Ra'd 30
Ayetlerin tilaveti > Al-i İmran 164
Bakara 44, 113, 129, 151, Kasas 45, 52, 59, Cuma 2, Al-i İmran 164, Talak 11, Hac 72, Zumer 71, Yunus 61, Enfal 2, En'am 151
"te'vil, tilavet, kıraat, tefekkür, tertil, akıl, hikmet" kavramları
- "te'vil" > "tivel, tevele"; hayvanın çayıra bağlandığı ip
- "tilavet"; sütten kesilen yavrunun annesinin peşine gitmesi, takip etmesi, izlemesi
- "kıraat"; suyun / kaynar suyun toplandığı yer "karye, karia, kur'a, Kur'an" kelimeleri buradan gelir.
- "akıl"; deveyi kaçmasın diye engellemek için bir yere bağlamak.
- "tertil"; tırtık. "rattilil tertile" (tırtıklaya tırtıklaya okumak) yavaş yavaş, ağır ağır, tane tane
- "hikmet"; doğru hükme varmak
- "tefekkür" ovalamak. Toplayacaksın ayetleri, ovalayacaksın, aklı bağlayacaksın Kur'ana, çıkmayacaksın.
Deve kaçmasın diye bağladın, yavru da annesinin peşine gidecek, muhkem-müteşabih... ayrılmayacaksın Kur'an'dan. Sana tilavet farz, müminsen. Bilmiyorsan tilavet edeni dinleyip, kontrol edip onu da Kur'an'a arz edeceksin.
Tilavet konusunda: Al-i İmran 7, Zumer 23, Fussilet 1-2-3, Yunus 39
Şems Suresi Bağlantılar
- "Güneş ve Ay" > En'am 96, Araf 54, Yunus 5, Rahman 5, Ra'd 2, İbrahim 33, Nahl 12, Nuh 16, Enbiya 33, Lokman 29, Yasin 39-40,
- Şems 1-4 > Fatır 13, Zumer 5
- "Göğe ve onu bina edene" > Bakara 22, Zariyat 47, Nebe 12, Naziat 27
- Şems 5-7 > Mümin 64
- Şems 8-9 > Leyl 4-10
- "Nefsi teskiye edenin felaha erecek olması" > Ala 14, Fatır 18, Abese 3-7, Leyl 18
- "haybe, heba olur gider" > Taha 61, 111
- "Semud kavmi" > Araf 78, Hud 67, Fussilet 13, Zariyat 43-44, Hakka 5, Kamer 27, Hud 64, İsra 59
- "Semud kavminin kayalar içine evler ve su havuzları yapması" > Şuara 149, Fecr 9
- "fecrin, gecenin gündüze yarılma tarafı" > Fecr 1, İsra 78, Kadir 5, Bakara 187 (bu fecr vaktini anlatır)
- "fucur" olarak geçen ayetler > Kıyamet 5-6, Sad 28, Nuh 27, İnfitar 14, Mutaffifin 7
- "nefsin güzelleştiren, parlatan, canlı tutan" anlamları > İsra 85, Sad 72, Hicr 29
- "ğaşiye" ile ilgili > Zuhruf 36,37 (Nefsin örtüsüyle bakmak) Gaşiye 1, Yusug 107, Ankebut 55, Araf 41
- "zenb" konusu > Muhammed 19'da nebi ve müminler için de kullanır. (Kendi zenbin için Allah'tan af dile, müminlerin zenbi için Allah'tan af dile) Dilemese ne olur? Ahzab 67'ler: "elem verici büyük bir azap vardı"
- Semud kavmi 21 yerde geçer kavim ismi olarak, ama 10-11 surede detay anlatır. Dişi deve olayının güncel te'villerinden biri; doğayı katlediyoruz "doğa ana"yı. 2019 için acil durum ilanı diye bir şey söylüyorlar; buzullar eriyor, ağaçlar yokoluyor, göllerde para-pul aranıyor, hayvanlar öldürülüyor. Son 25 yılda vahşi hayvanların %30u gitti, soyu bitti. Kuşların 6da biri yok, nesilleri tükendi. Su bizden intikam alıyor. Çünkü o bizim annemiz. "Her canlı şeyi sudan yarattım. Gökler, yer, arş su üzerindeydi" Su hisseder. Yok ettin ormanı, İstanbul'da yağmur yağmıyor. Mevsimler bozuldu. "Karada-denizde ürettikleriniz yüzünden fesat çıktı."
0 Comments
Yorum Gönder