27. ZİLZAL SURESİ

osman polat zilzal suresi

Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla

  1. Yerküre, kendisine özgü sallanışla sallandığında
  2. Ve yerküre ağırlıklarını dışarı çıkardığında
  3. Ve insan "Ne olmuş buna" dediğinde
  4. O gün o, haberlerini anlatacaktır.
  5. Çünkü Rabb'in ona vahyetmiştir.
  6. O gün insanlar dağınık dağınık halde öne çıkarılacaklar ki yaptıkları eylemleri kendilerine gösterilsin.
  7. Kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görecek.
  8. Kim de zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görecek.


Kavramlar, Kök Anlamlar

  • “zelzele” > Kelimenin kökü “zulal”; yumurtanın akına denir. Buradan türev “zelle” vardır; tartışırlar ya “nebiler zelle/hata, kaymak, ayağını kaydırmak” gibi… Zaten yumurtanın akı benzetmesinin sebebi kaygan olmasıdır. Buradan benzeterek sallanmak, kaymak, kaygan zeminde sallanmak anlamlarına dönüşmüştür. Rabb’imiz örneğinde yumurtaya benzetiyor, orada “yerküre kendine özgü bir sallanışla, kayışla sallandığında” Neden Rabb’imiz “yumurta” örneği verdi? “racef” diye bir ifade de var Kur’an’da… O da bir sarsıntı biçimi. Kök anlamında gerçek yatıyor: Yumurtaya baktığımızda 3 ana biçimdedir iç yapısı; kabuk, beyaz ve sarı. Yerküreye baktığımız zaman da yerkabuğu, manto ve çekirdekten oluşur. Bir yumurtada gördüğümüz şeyleri yaklaşık olarak yerkürede görürsünüz. O gün yumurtaya bakan insanlar aslında yeryüzünün iç yapısını bilerek-bilmeyerek görüyorlardı. Aynı zamanda göklerin de sarsıntısı var, “Saat’in sarsıntısı”. Caner Taslaman buna yaklaştı. Bir programda şöyle soruyorlar: “Evren genişliyor diyorsunuz, peki dışı ne ki, nasıl genişliyor?” Bir balon örneğini veriyor, şiştikçe büyüyen bir balon. Peki dışı? “Dışı yok” diyor. Ama genişleyen bir şeyin dışı olmalı. Kur’an-ı Kerim’de sadece yeryüzü yumurtaya benzetilmiyor, semalar için de öyle. Bir şeyin şekli varsa onun bir merkezi olmalı. Dolayısıyla merkezsiz değil. Bir çeperi olmalı. Yumurta gibi, arz gibi, evrenin de… Tıpkı galaksilerin çemberi, çevresi olduğu gibi, her galaksinin merkezi olduğu gibi, galaksilerin merkezinde karadelikler olduğu gibi, evren de genişlerken bir taraftan merkezi olmalı. Ya üçgen, ya elips… ama mutlaka olmalı. Çünkü bu örnekler onu gösteriyor. Muhteşem… Evrenin dışından bakan bir ifade var burada.

Kur’an-ı Kerim’de “zelzele” kelimesi 5 yerde geçiyor:

    • Zeminin zelzelesinden bahsediyor, fiziksel sallantı

“arz” > yerküre. “arazi” de oradan geliyor.

Bölgesel, lokal sallanmaya “zelzele” denir, arzın tamamının sallanmasına da deniyor, çünkü “kıyamet” var.

    • “Saat’in zelzelesi” bu çok ürkütücü… > Hac 1
    • İnsanların psikolojik olarak sallanması var. “Bu olaylar beni çok sarstı” Kur’an’da da vardır bu kullanım; Bakara 214, Ahzab 11

“Sınamalarla Allah öyle sınıyor ki sarsılmışlardı” buyuruyor.

3 çeşit kullanımı var zelzelenin

  1. “recif” > “racfe” burada kullanılmıyor.
    “racfe”; dalgalı deniz, deprem, sarsıntı anlamında kullanılıyor > Araf 155, Naziat 6, Ahzab 60, Müzzemmil 14
    “racfe” köküyle 8 yerde geçer. Farkı ise kelimenin kökü; dalgalı deniz, dalgalanmadır.
  2. “zelle” ifadesi de de zelzeleden türev > ayağı kaymak, Bakara 209
    “fe in zellevtum” (Eğer kayarsanız, yoldan saparsanız) Bakara 36
    “fe’e zellehumâ” (Şeytan o ikisinin ayağını kaydırdı)
    Al-i İmran 155: “Şeytan ayaklarını kaydırmak istemişti onların”

“İza zulzileti-lardu zilzâlehâ” ifadesi Ahzab 11’de “müminlerin psikolojik sarsıntısı” anlamında çok yakın bir kalıp olarak kullanılıyor: “el muminune zilzâlu zilzelem”

  • “arz”; yerküreyi ifade eder. Eğer “arz”ın içini anlatacaksa Rabb’imiz “fil arz”, “arz”ın üzerini, yerkabuğun üstünü, yeryüzü dediğimiz yeri “alel arz” olarak anlatır.

    “alel arz” kullanımı için Nuh 26
    “fil arz” için Neml 64
    Burada arzın kendisi kastedildiği için, kesinlikle bu yerkürenin tamamen sallanması, topluca sallanması…
  • “Saat”in sarsıntısı nedir? Hac 1


    Gökler başka göklerle, yer başka yerle değişirken zaman da sarsılıyor. Çünkü başka bir zaman, 3 boyuttan 4 boyuta geçeceğiz. Anne rahmiyle yeryüzü nasıl hiç ilgili değilse dışarıdan baktığımızda, ahiret de ölümsüz, “huld” yaşam olduğu için “halidine fiha ebeda” (ölümsüz). Bedenler başka bedenlerle, arz başka arzla, gökler başka göklerle yer değişecek. Cennet’i tanımlarken “Genişliği gökler ile yer kadar olan” o Cennet için yarışmaktan söz ediyor, müsabaka etmekten. Yani kıyametin olduğu vaktin başlangıcı olan saatte aynı zamanda zaman bükülmesi de yaşanacak. Fiziksel sarsıntı, psikolojik sarsıntı ve zaman da değişecek. Zaman ayarlarımız kalmıyor. Güneş, ay bir araya geliyor, yıldızlar dökülüyor.

    “saat” kelimesinin kökü “suva”; çanak tas demek aslında, su tası, su çanağı. Belirli zamanlarda onunla insanlar ve hayvanlar sulama yapıldığı için, su taşındığı için “su taşıma zamanı”.. Buradan sonra “sulama vakti”ne saat diyorlar, ki ikindi vaktine denk gelir genelde. Sonra da günün belli vakitlerine “saat” deniyor. Sümerlerde bu 24 saat olarak günü tayin etmişler. “saatin ilmi”nden bahseder, o saat için İsa nebinin delilliğinden bahseder. “Saatin sarsıntısı” der. Birkaç ayet: Araf 187, Ahzab 63, Taha 15, Hicr 85
  • “haber”; doğumdan evvel devenin memesinde ortaya çıkan süt. Doğuracağının habercisidir bu. Devenin memesinden süt akmaya başlarsa damla damla, o zaman anlıyoruz ki doğum yaklaşmış. Dolayısıyla az sonra olacak olayların “habercisi”… daha sonradan bu “haber” kelimesi geçmişe ait haber, gaybın haberi, geleceğe ait haber olarak genişletilerek kullanılmaya başlanıyor.
  • “vahiy”; işaretleşmek için yakılan ateş. Kök ta oraya gidiyor. Sonra ağızla ifade etmeden karşı tarafa bir şeyi anlatmak… aslında buradan geliyor. Sözlü değil de, ağızla ifade etmeden başka biçimlerde anlatmak insanlara.
  • “zerre”; Gün ışığı vurduğunda havada ortaya çıkan tozlar. Şu anda varlar ama görmek için ışık vurması lazım. Görünebilir en küçük varlık parçası. “bana zerre hayrın yok” dediklerinden “en küçük bir hayrın yok” demiş olunur.


    Rabb’imiz diyor ki: “Toz bile olsa yaptığınız hayır, onu karşınızda göreceksiniz”. Ama “karşılığını göreceksiniz” yok, çünkü o gün af var, temizleyecek, örtecek, silecek. “vağfu anna vağfirlenâ verhamna” (Hesap günü geldiğinde hatalarımı örtmesini umduğum Sen’sin.) Biz bunun için dua ediyoruz.
    Kur’an-ı Kerim, “zerre” altından da bahseder, “zerrenin altında bile” der. Böylece mikro aleme doğru, gözün görme tarafında bâtıni tarafa; yani ilk bakışta gözle göremeyeceğimiz mikroskobik varlıklara da işaret eder.
  • “hayır”; kökeninde at sürüsü anlamı vardır; fazla mal ve gelir getiren şeyler demek; çokluk, bolluk, bereket… Kelime olarak “şer”re karşılık tercih edilen şey, “şer”rin zıttı.

“şer”; ateşten sıçrayan alev parçası. Sonraları “hayr”ın zıddı olarak kullanılmış.
“hayır” tüm olumluluklar, “şer” tüm olumsuzluklar,
“hayır” bilinçli olarak yapılan tüm güzel eylemler
“şer” bilinçli olarak yapılan tüm kötü eylemler. Çünkü hatadan, unutkanlıktan dolayı günah yok. Kalp ile karar verirsek iyi ya da kötü bir karşılık var.
“şer” kelimesi de ilginç; ateşten sıçrayan alev parçası. Biz irili ufaklı günah işlediğimizde cehennem ateşinden parçaları çekiyoruz üzerimize. Af diledikçe, tevbe etmeye çalıştıkça, güzellikler sergiledikçe o ateş parçaları bizden geri gidiyor. Kendi ateşimizi biriktiriyoruz, işlediğimiz şerler yüzünden.

  • “miskâle”; ağırlık > “hafif siklet, tüy siklet, ağır siklet”

    “sakiy” ağırlık demektir. Bir şeyin üzerine bastırmak için kullanılan ağırlık.
  • “amel, amele”; iş yapmaya alıştırılmış hayvana veya insana denir. “amel etmek” başkasına iş yapmaktır. “amel”de sınırlılık vardır, ama “abd” kelimesinde sınır yoktur. İnsan birinin yanında 7-8 saat çalışır, mesaisi biter gider. Kullukta mesai bitmez, “Yalnız Sana kulluk ederiz, yalnız Sen’den yardım isteriz”
    “abd”; sarayın kapısında bekleyen bekçi demek, o kapıyı terk edemezsiniz.
  • “vahiy” kelimesi 78 defa geçiyor. Çoğunlukla Allah’ın kitap şeklinde bir beşere yani nebilere vahyetmesi…

Allah’ın nebilere vahyi nasıldır? Birkaç örnek ayet:
İbrahim 13, İsra 39, Taha 114
Allah’ın varlığa, eşyaya vahyetmesi; arıya, arza, semaya vahyetmesi:
Zilzal 5, Nahl 68, Fussilet 11-12
Allah’ın meleklere vahyi: Enfal 12

Allah’ın beşere vahyi 3 şekilde oluyor: Şura 51


Rabb’imizin dışında “vahiy” kelimesi başka varlıkların bir fiili olarak kullanılıyor mu? Evet. Zekeriya nebi toplumuna vahyediyor (Meryem 11), İnsan ve cin, bunlar da birbirine vahyediyor (En’am 112). Dolayısıyla Allah; göklere, yere, hayvanlara, insanlara, meleklere vahyediyor. İnsanlar da birbirine vahyediyor. Bir bakıyoruz Meryem annemize vahyediyor, bir bakıyoruz –Kasas suresi girişinde görürüz- Musa nebinin annesine vahyediyor Rabb’imiz. Bunlar nebi değiller; ama Allah bir beşerle 3 biçimde vahiy olarak konuşur.



Büyük Patlama ile ilgili;

En’am 30: “Gökler ve yer bitişik idi, Biz onları ayırdık.”

Bu ayrıma Büyük Patlama deniyor ve evren genişlemeye devam ediyor. Bunun patlama olmasının sebebi Fussilet 11: “Bu ayrımdan sonra duman halinde” olduğunu gösteriyor. “Duman halinde göğe yöneldik” Bu gaz bulutudur.

Büyük Patlama > Enbiya 30

Enbiya 104’te ise “Büyük Çöküş”ten bahseder: “Göğü, yazı tomarı dürer gibi düreceğimiz gün” diyor.

“Yaratılışı da ilk başlattığımız duruma çevireceğiz” diyor.

Yıldızlar da böyledir, kendi içine çöker; ışığı gittikçe soluyor. Bu çökme olayı kışın çok olur, ağaçlar yapraklarını atar, bu bilinçli bir eylemdir. Çünkü en çok yaprakları üşür ağaçların, soğuğu oradan alırlar. Bir kimyasal gönderiyorlar, biz sararmış görüyoruz, o sararma Güneş’ten olmuyor, o sararma gönderdiği madde yüzünden oluyor; ağaç kendini korumaya alıyor. “İnsan yaşlandıkça Biz onu geriye çeviririz” diyor. Gittikçe küçülüyor. Biz üşüdüğümüzde de böyle yaparız. Evren de gittikçe küçülecek, aynı şekilde geri dönecek. Büyük Patlama, Büyük Çökme. Ama bu çöküş “Yıldızlar birbirine vurduğunda, Ay –Güneş birleştiğinde” diyor. Bu birden başlayacak, aniden başlayacak. Zilzal suresi öyle ilginç bir sure ki, evrenin bütünü için bir bilgi veriyor, arzın iç yapısı ile ilgili bize bilgi veriyor. “zelzele”nin , depremin 3 biçiminden bahsediyor ki bunlar çok farklı konular. İnsan içinde sarsıntı yaşıyormuş. Sınavlar insanı sarsıyor. Bir de arzın sarsıntısı var. Aynı zamanda bölgesel sarsıntılar var. Peki “saatin” sarsıntısı ne olacak? Muhteşem bir 4 boyuta geçiş var, saat değişiyor. Yani zaman kavramını da siliyor, başka bir zaman biçimiyle başlatıyor. Saatin sarsıntısı, insanın sarsıntısı, evrenin sarsıntısı… muhteşem. Bu değişim olmazsa ölümsüzlük olmaz. Ölümsüzlük olabilmesi için bedenlerin değişmesi lazım. O 4 boyutlu hayata geçiş için ölümü her nefis tadacak. Hiç kimse kaçamaz. “İşte kaçıp durduğunuz ölüm geldi” > “zaika” ifadesini kullanıyor Allah; “zevk” kelimesi tadıştır. Biz ölümde kalmayız, o gelir, onu tadar nefs, vekil melek alır. Rabb’inin katına kişiyi götürür. Götüreceği için de kabirde azap falan yoktur. Kabirde kalacak olan elinizde kurumuş, gittikçe çürümüş, en sonunda toz, toprak haline gelmiş kemikler kalır. Ama vekil meleğin görevi bedenin içindeki o canı, nefsi alıp Rabb’inin katına götürmektir. İster onu yakın, ister toprağa koyun. Çünkü “toprağın ondan neyi eksilttiğini Biz biliyoruz” buyuruyor. Parmak uçlarına kadar yaratmaya kadirdir Allah. “İlk yaratılışta yorulmadık, şimdi mi yorulacağız” buyuruyor. Matematikte bir ifade var: Bir şeyin ilki varsa ikincisi zaten otomatik olarak olur. Asıl bir şey yokken onu yaratmaktır. Ama Rabb’imiz diyor ki “Göklerin yerin yaratılışı sizin yaratılışınızdan daha büyük bir iştir, ki Biz orada da yorulmadık” Allah’a yorgunluk bulaşmaz, O’na uyku bulaşmaz, unutkanlık bulaşmaz, halsizlik, fersizlik, güçsüzlük… Bunlar haşa sonsuz kudret sahibini hiç ilgilendiren konular değil. Bunlar bizim gibi zayıf yaratılmış varlıkların sorunu. Bir insanın ölümü, çevresindekilerin sınavıdır. Sadece insan ölmez, ölüm sizi alıp götürürken Rabb’inize geriye kalanlara da sert bir sınav olur. “Sizi candan maldan azaltmayla sınayacağız, sabrediyor musunuz?”

Videoyu izlemek için tıklayınız.