30. NASR SURESİ

osman polat nasr suresi

Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla

  1. Allah’ın yardımı geldiğinde ve fetih gerçekleştiğinde
  2. Ve gördüğünde insanların Allah’ın dinine bölükler halinde girdiğini
  3. Tüm varlığınla Rabb’ini överek O’na yönel ve O’ndan mağfiret/örtünme dile. Çünkü O kendisine geri dönenlerin dönüşünü çokça kabul edendir.

Kavramlar, Kök Anlamlar

  • “izâ” > “zâ” kelimesinin değişik kullanılmasından ortaya çıkmış, gelecekte olacakların vaktini bildiriyor.
  • “in” takısı gelirse “olup olmaması belli olmayan” olayı işaret eder.

“fein tevelle” > “Eğer siz dönerseniz” yani dönüp dönmeyecekleri belli değil.

“iz” eki gelirse geçmiş için kullanılır.

  • “câe”; gelmek.

“cihet”; suyun toplandığı çukur

“etva” ise kanaldan gelen su. Tek yönden gelmesini anlatmak için “eta”, yönü belirsiz ise “câe” kullanılır.

“Allah’ın yardımı geldiği zaman” > Kesinlikle gelecek ama yardım hangi yönden gelecek, bu bildirilmiyor demektir.

  • “nasr” > “el Nasir” olan Allah.

“iyyâke nesta’in”

“nasr” > kök anlamı; bereketli bol yağmurla sulanmış toprak demektir. Sonraları bir yeri sulayarak yeşertmek anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Su ile onu suladığınızda onu diri, taze, güçlü tutmuş olursunuz. Bu yüzden bir kimseyi bir şeyden korunması için ona destek olmaya “nasr” denir, yardım. Özelliği şudur: Allah; bir kul bir eylemdeyse, doğru bir iş yapıyorsa ona yardım eder. Hiçbir şey yapmayan bir kula Allah yardım etmiyor. Örneğin; taşımakta zorlandığın bir şeyi taşımaya çalışıyorsun ve doğru bir şey yapıyorsun o sırada, işte Allah yardım eder. Ama sen kenarda oturur: “Rabb’im bunu taşır mı” dediğinde taşımaz. Biz doğru bir şey yapacağız, Allah yardım edecek. O’ndan yardım isteme hakkımız olacak. Yoksa bir ayet; israiloğulları Allah’a ve Musa nebiye şöyle bir saygısızlık yapıyor, diyorlar ki “Biz burada oturuyoruz, ebediyen oturacağız. Sen ve Rabb’in ikiniz birlikte savaşın”. Bugün Müslümanların problemi budur, Allah’ın yardımını bedava bir şey zannediyorlar. Kulluğu Allah’a izafe etmeye çalışıyorlar, ilahlığı kendilerine. “Allah versin, Allah kurtarsın, Allah yardım etsin”. Sizden kim ne istiyorsa haklı haksız bu cümleyi kullanıyorlar. Sanki sınavda olan Allah, salih amel işleyecek olan O haşa. “el Nasir”, siz bir işteyken O’nun size yardım etmesi demektir.

“el Nasir” isminin geçtiği ayetlerden birkaçı:

Furkan 31, Nisa 45, Hac 78, Enfal 40

  • “feth”; kapının açılması demek kök anlamı. Kapıyı açmak için kapının üzerine konan ve kapıyı çekmek için kullanılan aparata “feth” denir. Buradaki “feth” harf-i tarifle gelmiş, özel bir şeyden bahsediyor, “el” takısı var. “vel feth”. Bilinen bir fetih… O zaman bu ayetin müteşabihleri olmalı değil mi?

Fetih 1-2, Rum 1-6, İsra 76-77, Enfal 30, 42.

Bu ayetlere bakıldığında bu fethin, açılışın, Mekke kapılarının açılması olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla Medine’de inmiş bir suredir, vatanlarından kovulan müminlerin vatanlarını geri alacaklarının müjdesini veriyor.

“el Fettah” olan Allah > Sebe 26

Bu ismi dualarda söylemek lazım bilinçli olarak. Bir şey önümüzü mü tıkıyor, bir sorun mu var, aşamadığımız bir engel mi var; o engeli aşmak için: “ey Fettah, ey kapıları Açan” diye söylemek lazım. Bazen Türkçede böyle şeyler kullanırız: “bir yerden bir kapı açılsa da…” Farkında bile değiliz, bunu söylerken Allah’ın bir ismini kullanıyoruz.

  • “rae” > “raye”; uzaktan görülebilen işaret demek.

“nazar” bakmak, “rae” görmek

“Senin bu konuda görüşün ne” diye sorarız.

“rey” oydur, görüş bildiren oy kullanmak…

  • “nas” > “insan, ins” > “üns”; ok yayının iç tarafı

“vahş” yayın dış tarafıdır. “ins” buradan gelir,

“ins”in çoğulu “ünas”tır.

Bütün insanlığı anlatıyor “el” takısı kullanmadan. Bu Kur’an inerken tüm insanlık ölçü alınmıştır.

En’am 19: “Bu uyarı, vahiy bana verildi ki, onunla sizi ve ulaşabildiğim herkesi, bütün insanları onunla uyarayım diye”. O bütün insanlar arap değil işte.

  • “yedhulune” > “dahl”; kuytu yer demek. “dahil olmak”. Sonraları “iç” anlamında kullanılmaya başlanmış. Daha sonra da “içeriye girmek”, “girmek” olarak kullanılmaya başlanmış.
  • “fî”; içinde demektir. Olayın içinde yaşandığı yer ve zamandır. Burada dinin içine giriş yapmaktan bahseder. Yani dine girmek demek, o dinin bütün alanlarını biliyor anlamına gelmez. İslam dinine, fıtrat dinine girdiğinizde her şeyi bilmek diye bir dert yoktur. Alimler vardır, az bilenler vardır ama bütün bunlar Allah’ın dininin içindedir. Bize bunu da böyle söylemezler. Bize hep en ideali sertçe söylenir; “namaz kılmadı mı, kafirdir”, hop geldi. Yeni otorite geldi. Allah haşa yok, yeni otorite var. Kutsal konsil oluştu; bizi hükümlerle, döner bıçağıyla kesiyor.
  • “fî dinillahi” > Allah’ın dinine girmek… Girersin, kıyısındasındır. Allah bilir, affeder, affetmez, ama bu din sınıfına göre cehennemdesin. Çünkü seni merkeze, uydurulmuş dinin merkezine çekecek ki yontsun. Yontamadığı, çarpamadığı, soyamadığı zaman der ki “kaybettik”

Allah’ın dinine girmek > Bakara 285:

“Elçi Allah’a iman etti, güvendi, Rabb’inden kendisine gelen Kur’an’a iman etti, müminler de”.

“din” > “dane” > Türkçede “dana” denir, inek yavrusudur. Anasına meme emmek için yaklaşması haline “dâne” denir.

“dünya”; yaklaştırılan şey, yakın hayat.

“uhra”; ense > “ahiret”; uzaktaki hayat

“deyn” > “din” ile aynı kök

“din”; kişilerin birbiriyle ayrılmaz bir şekilde borçlandıkları düzendir. “Medine, medeniyet”. Kuralları olan, toplumun her bireyinin; birey-birey, birey-toplum, birey-devlet sorumlulukları, borçları olan, hukukun, özgürlüğün olduğu, hakların gözetildiği bir yere “Medine” denir. “medeniyet” de budur. Toplum seni besler, anne gibi “kamu”, o yüzden “amme hukuku” denir. “imam, ümmi”. Topluma Araplar böyle söylüyor, annedir, amcadır, emmidir. Öyleyse bu inek yavrusunun annesinden beslenmesi, yaklaşması aynı zamanda bir vefa ve borçluluktur.

İsra 24: “De ki; Rabb’im! Beni çocukluğumda nasıl korudularsa, merhamet ettilerse Sen de onları koru”.

Yani borçlu olma, bir vefa duygusu…

Peki borcun, düzenin, yakınlığın olduğu yerde; medeniyetin, kuralların, sorumluluğun olduğu yerde hesap olmaz mı? Olur.

“din günü, hesap günü”

  • “Allah’ın dini” bağlantılar:

Nasr 2 > Rum 30: “fıtrat dinidir” diyor Allah, yaratılış… Allah’ın yarattığı dindir bu, İslam diniyle vicdan dini aynıdır.

Nasr 2 > Zumer 3: “halis din, katışıksız din sadece Allah’ındır”

Nasr 2 > Nur 2

  • “Medine” bağlantı:

Yasin 20 > “vecâe min aksâ-l medîneti”

“dinar” > bugün de geçer: “altın para”

Al-i İmran 75

“dünya”, yaklaştırılan > Bakara 130, Al-i İmran 14

“dûnillah”, Allah’a yaklaştırıcı olsun diye birilerini ilah edinenlerle ilgili > Ankebut 17, 25

“deyn”, borç > Bakara 282 (borçlar hukuku)

Düzen, yakınlık, hesap, vefa

  • “efvâcâ” > “fevç”; deve sürüsü suyun başına getiriliyor, çok kalabalık oldukları için gruplar halinde parça parça su içiriyorlar. Oradan benzetilerek öbek, grup, bölük diye çevirebiliriz. Her gruba “fevç” denir. Arapçada sıradağların her yüksekliğinin arasına da “fevç” denir.

“İnsanların kümeler halinde, öbek öbek Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde”

  • “fesebbih” > “sebhat, tesbih”

“sebhe”; omuzlara atılan, esen rüzgarda kanatlanır gibi açılan, havalanan elbise demektir.

“subhan, tesbih, sebbehalillahi mâ fissemâvâti vemâ fil ard”. Sonraları uçmak, yüzmek, çevresinde dolanmak… O’na yönelmek. Bu anlam ile, gönül ile ilgili bir şey, laf ile değil.

“fesebbih bihamdi Rabbike” > ”Hamd ile Rabb’ini tesbih et”.

  • “hamd”; cümle kapısı. Saraylarda halkın girdiği ana kapı vardır, Osmanlı’da vardı, cümle kapısı. Çadır hayatı yaşanırken beylerin çadırları gösterişli yapılır diğer çadırlara göre ve kapısı daha böyle süslüdür, albenilidir ve kapıda birileri bekler. Diğer çadırlarda bu pek görülmez. O cümle kapısının, ana kapının önünde muhafızlar, bekçiler vardır. Bu ana kapıya “hamd” denir. O sarayın kapısında bekçilik yapanlara “abd”, sarayın direklerine de “amd” denir.

Allah “el Hamid”dir. O’nun kapısında bekçi gibi dururuz. Kul olmak, “abd” olmak budur. Rabb’imiz buyuruyor ki Maide 45’te:

“ulul elbab korunması gerekeni korur”

“abd” takvasını, samimiyetini, imanını koruyandır cümle kapısının önünde, “el Hamid”in içinde olduğu ana kapının önünde bekler.

“Siz Allah’a yardım edin, Allah da size yardım etsin”.

“Kimdir Allah yolunda benim yardımcılarım? Havariler dediler ki ‘biziz, şahit ol’.”.

“elhamdulillah” dediğimizde şunu diyoruz:

“Allah’ın sarayının kapısında imanımı, ahlakımı, inancımı, erdemlerimi, O’nun bana verdiği emanetleri, o kabul ettiğimiz emaneti emniyet içinde muhafaza ediyorum”. Bu yüzden Allah’ı överiz. “namaz dinin direğidir” denir ama dinin direği kul olmaktır. Kullanımını Allah’a açmaktır. O’nun için varlığını kullanmak, canını malını Allah yolunda seferber etmektir.

“Allah müminlerin canlarını, mallarını karşılığında Cennet’i vermek üzere satın almıştır”.

Bir gün her şey biter, o sarayın kapısında bekleyenler sarayın içine kabul edilir. “Gir kullarımın arasında, gir Cennetime” denir. “O, O’ndan razı, Rabb’i ondan razı”

O Cennet dediği; senin ne Dante’nin cennetine benzer, ne hayal dünyasındaki cennete benzer. Anne rahmindeki çocuğa dünya hayatını ne kadar anlatabiliyorsanız şu dünyadaki insanlara da Cennet’i o kadar anlatabilirsiniz.

  • “meth” > kendisinde iyilik, güzellik bulunan
  • “sena” > başkalarına güzellik yapan
  • “şükür” > kendisine iyilik yapanı anlatan
  • “hamd” bütün bunların üzerinde. Tüm güzellikleri içinde barındıran cümle kapısı. O güzelliğe bakıp deriz ki: “elbise buysa, eğer giriş kapısı buysa, içerideki sultan nasıldır?”

“Allah’ı hakkıyla takdir edemediler” 3 kere tekrarlar. İnsan bunu yapamadı, çünkü yolunu kaybetti.

  • “Rab” > “ribve”; tümsek demek. Özelliği çöllerde tümsek olan, üzerinde ağaçlar var vaha gibi… bitkiler yeşillikler var, meyve veriyor (rabve)

“Rab”; yetiştiren, geliştiren,

“Rabb’im” dediğimizde geliştiren, yetiştiren, besleyen, terbiye eden, mürebbi olandır.

  • “vestağfir” > “mağfiret, hafriyat”; Arapçada çukur açmaya “hafr”, çıkan toprağın yeniden üstünü örtmeye “ġafr” denir.

“O’ndan ‘örtünme’ dile. O’nun çevresinde övgüyle tesbih et, yüz, o kapıdan ayrılma. O’nu çokça zikret/hatırla”

“me’a” sarmaş dolaş, beraber demektir.

“Allah müminlerle sarmaş dolaştır. Allah özü-sözü doğru olanlarla sarmaş dolaştır. Allah direnenlerle sarmaş dolaştır. Allah bütün varlıklarıyla şükredenlerle sarmaş dolaştır”.

“mağfiret etmek” demek, günahın üstünü örtmek demektir. Allah “Gafur”dur, günahın üstünü örtendir. Allah “Afuvv”dur, siler

“Afuvv” silmek demek ama, birini silip yok etmek değil, temizlemek anlamında silmek.

Allah, Afuvv esmasıyla günahı siler.

Gafur esmasıyla günahı örter.

Bakara 286: “vaġfuanna vaġfirlena verhamna” (Bizi sil, bizi ört, bize acı)

Tegabun 14: “ve-in ta’fu ve tasfehû ve taġfiru”

İbrahim dua ediyor: “Rabb’im; beni, anne-babamı, tüm müminleri hesap günü geldiğinde ört”.

“günah”; sağa-sola meyletme, “cenah”

“Doğru yoldan saptığım anlar oldu Rabb’im, beni siler misin, örter misin?”

“Rabb’imiz, ışığımızı tamamla ve bizi ört”

  • “kâne” > “kevn” kelimesinden;

“kevn”; tepedir. “beyn” onun zıttıdır, aralık demek.

Düz yere “hevn” denir.

“kâne” ise “kevn”den türeyerek “oldu, olur, olmak” şeklindedir.

“innehu kâne” > “O, şöyledir, Allah O’dur” nedir?

  • “Tevvab” > “tevbe”

kök anlamı: hayvanlar her gün dışarıya giderler. Avlanırlar, beslenirler, akşamüstü yuvalarına dönerler. Ona “evbe” denir. Türkçede “ev, yuva” oradan gelir. Eve geri dönmeye “evvab” olmak denir. Rabb’imiz diyor ki; “Ben senin yuvanım”

“innâ lillahi ve innâ ileyhi raci’un” (Biz Allah’tanız ve O’na geri döneceğiz.)

“ve ileykel masir” (Bizim varışımız Sana’dır.)

“ve illAllahi turceul umur” (Bütün ömürler, işler Allah’a döner)

“Ey İbrahim gördün değil mi, çağırdığında kuşlar geldi 4 ayrı tepeden. İşte o gün de insanlar Rab’lerinin çağrısına öyle itaat edecekler”.

Zumer 53-54: “Sen çok mu günah işlediğini düşünüyorsun? Ben’im affımdan büyük mü? Anne diyor musun sen?”

“Tevvab” dişil bir kelimedir. “Sen Bana geri dönersen Ben de sana geri dönerim”. Kendisine geri dönenlere O da geri döner. Bu fiziki dönme değildir. Sen yaptığın yanlıştan Rabb’ine geri dönersen, O’nu da senin karşında yuva olarak göreceksin. O da sana geri dönecek, bu meseleyi kapatacak.

“O günahta aşırıya gittiğini düşünen kullarıma söyle, Allah’ın merhametinden sakın ümidi kesmesinler”.

  • “Gafur” ile ilgili ayetler:

Zumer 53, Müzzemmil 20, Fussilet 32, Maide 98

  • “Tevvab” ile ilgili ayetler:

Bakara 187, Tevbe 117, Mücadele 13, Bakara 37, Müzzemmil 20, Nisa 10

Videoyu izlemek için tıklayınız.