32. MÜMTEHİNE SURESİ
Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla
- Ey güvenenler; Ben'im de düşmanım olan, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı bir yakınlık duyuyorsunuz, oysa onlar size gelen gerçeği örtmüşlerdir. Rabb'iniz, yetiştiriciniz olan Allah'a güvendiniz diye hem elçiyi hem de sizi yolunuzdan çıkartmaktalar. Eğer Bana varan yolda ve Ben'im rızama kavuşma isteğiyle cihada, çabaya çıktıysanız böyle yapmayın. Onlara duyduğunuz meveddet / yakınlık yüzünden onları sırdaş ediniyorsunuz / onlara sırdaş oluyorsunuz. Ben gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da biliyorum. Sizden kim bunu yaparsa yoldan çıkmış olur.
- Onlar ellerine bir fırsat geçerse düşmanlık ederler. Ellerini ve dillerini size kötülük için kullanırlar ve kafir olmanızı da / gerçeği örtmenizi de çok isterler.
- Kalkış gününde rahimlerinizin, akrabalarınızın, çocuklarınızın size bir menfaati / faydası olmayacaktır. Aranızı ayıracaktır ve Allah yaptıklarınızı görüyor.
- İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir ilaç vardır. Bir gün toplumlarına şöyle demişlerdi: Bizim sizinle ve Allah'a yaklaştırıcı olsun diye kulluk ettiklerinizle bir bağımız / ilişkimiz yoktur. Sizi tanımıyoruz. Tek ilah olan Allah'a güvenene kadar sizinle aramızda düşmanlık ve nefret var olmuştur. Sadece İbrahim'in babasına söylediği Allah'tan sana gelecek olana gücüm yok ama senin için bağışlanma dileyeceğim sözü hariç. Rabb'imiz, biz Sen'i vekil kıldık ve Sana yöneldik. Dönüş, varış Sanadır.
- Rabb'imiz / yetiştiricimiz! Kafirler / gerçeği örtenler için bizi fitne kılma. Rabb'imiz, Sen'sin Aziz, Hakim.
- Onlarda sizin için Allah'tan ve son günden umudu olan herkes için güzel bir ilaç vardır. Kim sırt çevirirse bilsin ki Allah, O Gani'dir, Hamid'dir.
- Allah düşmanlık içinde olduğunuz / düşmanlık ettiğiniz o kimselerle sizin aranızda bir yakınlık oluşturabilir. Allah ölçü koyandır ve Allah Gafur'dur, Rahim'dir.
- Allah sizi dininizden dolayı öldürmeye kalkışmayan, sizle çatışmayan ve sizi vatanınızdan çıkartmamış kimselere karşı iyilik etmenizi ve ölçülü davranmanızı yasaklamaz. Allah ölçülü davrananları sever.
- Allah'ın yasakladığı sadece dininizden dolayı sizinle çatışan, sizi vatanlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza sırt veren, dost olanlara karşı yakınlık, destek olmanızdır. İşte bunu yasaklar. Onlara destek olup yakınlaşanlar zalim olurlar, yanlış yapmış olurlar.
- Ey güvenenler! Mümin kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları sınayın. Onların imanlarını / güvenlerini en iyi, en doğru sadece Allah bilir. Eğer mümin olduklarını anlarsanız, onları kafirlere / gerçeği örtenlere geri çevirmeyin. Bu kadınlar onlara helal olmaz, onlar da bu kadınlara helal olmazlar. Onların bu kadınlara verdiklerini geri verin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde engel yoktur. Ayrılmak isteyen kafir kadınları da engellemeyin. Onlara harcadığınızı onlardan isteyin, onlar da harcadıklarını sizden istesinler. İşte bu size Allah'ın hükmüdür, aranızda O hükmeder ve Allah Alim'dir, Hakim'dir.
- Eşlerinizden biri kafirlere kaçar, sonra o kafirleri yenerseniz eşleri kaçanlara harcadıkları kadar ödeme yapın ganimettten. Kendisine güvendiğiniz Allah'tan sakının.
- Ey nebi / Ey kendisine kitap verdiğim, yücelttiğim kişi! Mümin kadınlara sana söz vermek / biat etmek için geldiğinde hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmamaları, hırsızlık yapmamaları, zina yapmamaları, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamaları ve maruf olanda / örfe uygun olanda sana isyan etmemeleri şartı ile onların sözlerini kabul et. Allah'tan onlar için mağfiret dile. Çünkü Allah Gafur'dur, Rahim'dir.
- Ey güvenenler! Allah'ın gazabının üzerinde olduğu bir topluluğa yakınlık göstermeyin. Kafirlerin, kabirde olanlardan ümidi kestiği gibi onlar da ahiretten / sondan ümidi kesmişlerdir.
Kavramlar, Kök Anlamlar
"mümtehine" > imtihan edilen kadınlar
4 kavram var birbiriyle benzeşen ama ayrı anlamlarda:
- "fitne" > madeni cüruftan temizlemek için eritmek
- "mihnet" > madeni, parlaklığını ortaya çıkarmak için pasını silmek
- "imtihan" > kişinin kendini göstermesi, ortaya çıkarması
- "bela" > biley taşı; sürtmek, yıpratmak
Kur'an-ı Kerim'de müminler için "imtihan" kelimesi kullanılır. Bütün insanlığın sınanmasında Kur'an-ı Kerim şöyle ifadeler kullanır; bela, yıpratmak, sürte sürte, olaylarla karşılaştırarak, candan-maldan azaltmayla sınavlara sokarak dener Rabb'imiz.
Mülk 2: "Hanginizin güzel iş yapacağını denemek (bela) için ölümü ve hayatı yaratan Allah'tır".
"imtihan" kelimesinin geçtiği yerlerde müminlerden bahseder.
"aduvv" > "udve" vadinin karşı yakasıdır.
Bize karşı olan, Allah'a imanımıza karşı olan, düşmanlık yapana "aduvv" denir; oradan türemiştir. Vadinin bize yakın tarafı "vedüd", karşı tarafı "udve"dir. "vedüd" yanlış anlaşılır, sevgi zannedilir. Sevgi "muhabbet" kelimesiyle anlatılır Kur'an'da.
"vadi, aduvv, ved" vadi kelimesinin 2 yakasını ifade eder bunlar. "düşmanlık, dostluk" olarak çevrilir. "vedde, meveddet" dendiğinde "sırt vermek, sırdaş olmak, yakınlık kurmak". Allah, müminlerin ve Allah'ın düşmanı olanlarla meveddet içinde olmamızı istemiyor; aynı yerde durmamızı, aynı hayatı sürekli yaşamamızı istemiyor. Çünkü onlar fırsat bulunda elleri ve dilleriyle zarar verir. Bizi öldürürler, yurdumuzdan çıkarırlar veya buna yardım ve yataklık ederler. Nasıl dost olabiliriz bunlarla!
"Ben'im düşmanım ve sizin düşmanınız olanlara bunu yapmayın" diyor, yani müminlerin düşmanı olan kısmıyla (her gerçeği örtenle değil) zulmedenlerle, saldıranlarla, haddi aşanlarla, fitne-fesat planları kuranlarla aramızda bir bariyer olmasını istiyor. Yoksa bunun dışındakilere iyilik yapmamızı, hatta etkili iyilik yapmamızı yasaklamaz.
"veli" kelimesi > Türkçe'deki "bel" kelimesi de buradandır. "velis" omuz vermek, sırt vermek, destek olmak, arka çıkmak.
"tevella" sırt çevirmek
"Eğer siz gerçeğe sırt dönerseniz, Allah bana yeter, O ne güzel vekildir".
Kur'an'da 13 ayette doğrudan Allah'a isnatla gelir, O'nun ismidir: "el Veli"
31 ayette ise "Allah'tan başka veli yoktur" şeklinde gelir.
"Vedüd" 2 defa geçer Allah'ın ismi olarak: Buruc 14, Hud 90
Buruc 14 > "Gafur Vedüd"
Hud 90 > "Rahim Vedüd"
"kıst" > Türkçede "kıstas" vardır, ölçüt
"iktisat" da buradan
"kıst"; bir şeyi böldükten sonraki kalan yarım parçasıdır.
"nisf" ise; bir şeyin onu bölmeden yarım parçasıdır.
Demek ki bölerek, hakkını vermek, bir şeyin ölçüsünü tutturmaya "kıst, kıstas" denir.
"Allah, muksit olanları / ölçülü davrananları sever"
- "yeis" > Kök anlamı hayızdan kesilen, menapoza giren kadın. Buradan kinayeyle "ümidi kesmek, ümitsiz hale gelmek" olarak kullanılır.
- "sekafe" > Çekiç, engel olmak anlamında kullanılır.
- "usvetin hasenetun":
"usve" > Kök anlamı doktor, sağaltan, ilaç, em.
"İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir sağaltıcı ilaç vardır. Hayatınız için, ne yapmanız, dünya hayatını nasıl yönetmeniz gerektiğini; birey-birey, birey-toplum, birey-Allah ilişkilerini nasıl Kur'an'a uygun yaşayacağınız açısından güzel bir ilaç vardır".
"beraat" > Türkçede kullanılır. "Mahkeme beraat verdi. Benden beri ol" diye.
İyileşmiş yara. Bedenin önce yaralanması, sonra yaranın iyileşmesi, uzak olması anlamında. Türkçede "yara-bere" diye de kullanılır.
İbrahim ve beraberindekiler "Biz sizin taptıklarınızdan beriyiz, uzağız"
"bedi, bedeye" > Allah "el Bedî"dir.
"bedi"; çöl vahanın bize yakın tarafıdır. Çölün başlangıç noktası. Allah örneksiz yaratan, başlatandır.
"reca" > Allah'a ve ahiret gününe ümit besleyenler. Ayet 6: "yercullahe"
"reca"; kuyunun kenar duvarları
"rica etmek"; bir şeyin etrafında dolaşmak, ümit ettiğin şeyin çevresinde dolaşırsın.
"nigâ"; doğurmuş, süt veren deve. Sonraları "k" harfine dönüşüyor: "nikahlamak"
"nekehen" nikah, evlenmek. Ayet 10
"asem" kulp, bağ demek. Ayak bağı gibi kullanılır.
"Onlara engel / bağ olmayın. Gitmek istiyorlarsa gitsinler."
"bühtan" > "Bu apaçık bir bühtandır"
"bühtan"; kılıç yarası demektir. Oradan suçlamak, kara çalmak anlamında kullanılmıştır.
"bela" > İnsanların geneli için kullanır.
Nisa 6: "Yetim çocukları sınayın, olgunluk görürseniz mallarını onlara verin".
Mülk 2: "belalandırmak, sınamak"
"usvetun hasenetun"
Ahzab'ta geçer: "O resulde sizin için usvetun hasenetun / güzel ilaç vardır."
İbrahim ve Muhammed nebilerin ve beraberindekilerin hayatları bizim için güzel bir ilaçtır.
Ehli sünnet vel cemaate soru:
İbrahim ve beraberindekilerde usvetun hasenetun var; peki bu kişilerin yaşamlarıyla ilgili olarak Kur'an dışında hangi kaynaklar var? Bu kişilerin hayatlarına Kur'an hariç nereden ulaşabiliriz?
Demek ki hepsi aynıymış, aralarında sünnet farkı yok. Hadi sünnet diye uydurulan bir alan var, peki İbrahim nebi hakkında 10 tane hadis var mıdır? Nasıl uygulayacağız hayatımıza? "İbrahim nebi buyurdu ki" diye bir hadis var mı? Yok!
Ama Allah: "İbrahim ve beraberindekilerde iyileştirici örnek var" diyor, bize bir sorumluluk yüklüyor. Nereden alacağız ya Rabb'i, bilgi nerede? İbrahim suresinde ve başka 4 surede daha... Bu surelere baktığımızda İbrahim nebinin nasıl bir hayat yaşadığını anlayacağız. O ve yanındakiler şirke karşı nasıl bir alerji içindeler. İnsanların Kur'an dışı kaynaklara yönelmesi tüm nebilerin başına gelmiştir.
Ayet 7'de "Allah ölçü koyandır" buyuruyor. Hükmü O veriyor. İbrahim ve beraberindekilerde ve o resulde, Muhammed Mustafa'da bizim için ilaç gibi güzel bir örnek var. Almak isteyen gelecek Kur'an'a, İbrahim nebinin kıssasını okuyacak, onun omurgalı duruşunu görecek, onun elindeki zülfikarı görecek, ne olduğunu anlayacak. Tüm insanlığa, kim yanlış yaparsa yapsın alayına gider yapmayı, Allah'a tam bir güvenle nasıl güvenilmesi gerektiğini o hanif İbrahim'den, "O müşriklerden asla olmadı" diye arka çıktığı, "Halil" dediği, "Öyle sıkı-fıkıyız ki onunla, öyle dostuz ki, o Ben'im ilahlığıma gölge bile düşürmedi" dediği İbrahim'den bir örnek... Allah'ın sözlerinin yetmediği bir adama hiçbir söz yetmez. Rabb'imizin, Allah'ın sözlerinin tatmin etmediği bir adamı hiçbir söz tatmin etmez, aç kalır, ebediyen susuz kalır. Aslında bunlar Allah'ı terkederek büyük bir kibir de sergilerler. Kibre bak: "bana 500 ayet de okusan farketmez". O elinin tersiyle ittiğin 500 söz, sonsuz bilgi sahibinin idi. O sözleri okurken biz "Euzubillahimineşşeytanirracim" diyoruz. Bu ümmeti, milleti mahvettiniz.
Bir insan hakkında emin değilsek önce hüsn-ü zanda bulunmamız gerektiğini öğreten bir ayet:
"Mümin kadınlar size geldiğinde onların mümin olup olmadığını imtihan edin".
İlk başta "mümin kadınlar" dedi. Biri "ben müminim" diyorsa önce hüsn-ü zanda bulunmak lazım. İncelik bu.
"Kalplerde olanı ancak Ben bilirim" buyuruyor.
Nebi bile kendisine hicret ederek gelen kadınları imtihan ediyor, mümin olduğuna kanaat etse bile "Ben bilirim" diyor Allah. "Ey nebi, sen de bilemezsin". Ama bunların bir hocaları, şeyhleri var, 500 metreden anlıyor senin ne mal olduğunu. O yüzden "ben müminim" diyen birine kafir denmez.
- "çocuklarını öldürmemek" > Kadınların bir kısmı pek çok sebepten dolayı çocuklarını öldürüyormuş, dünyanın her yerinde böyle ama bizim dikkatimizi çekmiyor. "Söz al" diyor onlardan. "Çocuklarınızı öldürmeyeceksiniz."
- Züleyha hem Yusuf'a saldırıyor, hem de kapıda kocasıyla karşılaşınca "Senin eşine sarkıntılık eden birinin cezası zindan ya da ölüm değil mi" diyor. Mümtehine 12'de sayarken ne dedi? "Elleriniz ve ayaklarınız arasında bühtan / kara çalma yok. İftira atmayın". Bugün mahkemelerde maalesef bu konuda çok ciddi sıkıntılar oluyor. Bir kadın yeri geldi mi ortalığı tümden karıştırıyor. Yeter ki kalbi yamulmasın, çirkefleşmesin. Bir kadın olsam otobüste bir erkeği dövdürmek istesem, "bana tecavüz etmeye kalktı" derim, otobüsteki erkeklerin tamamı bir güzel döver. Eğlence olsun diye yapabilirim, hep de haklı çıkarım.
Bağlantılar
- Mümtehine 1-2 > Al-i İmran 118-120
- Mümtehine 3 > Ahzab 6 ("rahim" kullanımı akrabalık)
- Mümtehine 4,6 > Ahzab 21
- Mümtehine 6 > İbrahim 8
- Mümtehine 12 > Mücadele 1-5, Ahzab 37* (maruf)
- "maruf, örf, arif" > Tüm insanlığın vicdanının, aklının "evet" dediği şeylerin tümüne "maruf" denir. Kur'an değil, maruf dedi. Nebi bile olsanız, herkesin kabul edeceği bir şey yapmazsanız, örfe aykırı davranırsanız; mümin erkek-kadınların isyan etme, karşı çıkma ve farklı bir yol izleme hakkı vardır. Ehli sünnet bir de buradan devrildi.
- Mümtehine 9-10 > Bakara 229
0 Comments
Yorum Gönder