35. BEYYİNE SURESİ

osman polat beyyine suresi

Rahman, Rahim olan Allah'ın adıyla

  1. Ehl-i Kitap'tan kafir olanlar / gerçeği örtenler ve müşrikler / ortak koşanlar ve münafıklar / ikiyüzlüler, kendilerine o beyyine gelene kadar fırkalaşacak / koparak ayrılacak değillerdi.
  2. Tertemiz sayfaları tilavet ederek okuyan Allah'ın resulüdür o.
  3. Onun içinde ayakta tutan yazılar vardır.
  4. Kendilerine kitap verilenler, kendilerine o beyyine cihet edene kadar fırkalaşmadılar / parçalanmadılar.
  5. Onlara Allah'a, dine özleriyle bağlanarak kulluk etmeleri, salatı ikame etmeleri / namazı tam kılmaları ve zekatı vermeleri dışında bir emir verilmemişti. İşte yıkılmayan, ayakta duran din budur.
  6. Ehl-i Kitap'tan gerçeği örtenler ve Allah'a ortak koşanlar cehennem ateşi içinde olacaklar ölmemek üzere. İşte onlardır topraktan yaratılmışların en şerlileri.
  7. İman edip / Allah'a güvenip salih ameller / ıslah edici uyumlu eylemler yapanlar ise topraktan yaratılmışların en hayırlılarıdır.
  8. Rab'leri yanında onlara verilecek ceza / karşılık, altlarından ırmaklar akan bahçelerdir. Onlar orada ölümsüz kalacaklardır. Allah onlardan razı, onlar da O'ndan razı. İşte bu, Rabb'inden huşu duyanlar / ürperenler içindir.

Kavramlar, Kök Anlamlar ve Bağlantılar

  • "ehil": hayvanların yaşadıkları yer, o çevre.
    • "Ehl-i Kitap": Kitaba bağlı, kitapla yaşayan, bunu iddia eden, kitap ile hareket eden, kitaptan ayrılmayan, onu meskun mahal haline getirmiş kimselere denir. "Ehl-i Kitap"; Tevrat, İncil, Kur'an ve daha önceki sayfalarla muhatap olan, onlarla ilgilenen kimselerdir.
    • "Ûtû-l Kitap"; kendilerine kitap verilenlerdir.
    • Örneğin: Türkiye'de Kur'an-ı Kerim diye bir kitabın olduğunu bilen, ama onunla hiç ilgilenmeyen, onu okumayan, ona bağlı yaşamayan insanlar var. Bunlar "ûtû-l Kitap"tır. Ama Kur'an okuyan, onun üzerinde düşünen, muhatap olanlar da var. Onlar "Ehl-i Kitap"tır.
    • Her kitap ehli Müslüman mıdır? Hayır değil. Bu, Kur'an ile ilgilenenler için de geçerli, Tevrat ve İncil ile de... "Ehl-i Kitap'tan kafir olanlar" diyor. Demek ki Kur'an ile ilgilenmek insanı mümin yapmıyor.
  • "kitab" > "ketb": derinin deriyle dikildiği ip. Dikiş demektir. Sözleşmelerin yazılması ve kişinin o sözleşmeye bağlı olması, karşılıklı olarak bir sözleşmeye bağlanmak, dikiş yapmak.

    "Ehl-i Kitap"; sözleşmesiyle (Kur'an veya başka kitaplarla) bağlanmış demektir.

  • Neden "Ehl-i Kitap'tan kafir olanlar" dedi?

    Klasik sünni anlayışa göre Ehl-i Kitap sadece yahudi ve hıristiyanlardır, zaten onların da hepsi kafirdir. Rabb'imiz "hayır" diyor. Nereden uyduruyorsunuz?

  • "kafir" > "hafr": çukur demektir. "hafriyat" da oradan gelir.

    "ğafer, ğafur"; çukurdan dışarı atılan toprak.
    "kafir"; çiftçidir. Toprağı açar, tohumu içine koyar ve üzerini örter. Gerçeği örtmek örneğine dönüşmüştür. Bu yüzden:
    "kafir"; bildiği bir gerçeği içinde saklar, örter ve reddeder bile bile. Kafir olmanın birinci şartı, bir şeyin doğru olduğunu bilip onun üzerini örtmeniz gerekiyor.

  • "muşrik" > "şirak" kökü: tasma kayış demektir. Ortak olmak, birbirine kayışla bağlamak demek. Buradan benzetmedir. "şirket" de buradan gelir.
    "işrak"; birini bir başkasına ortak addetmek.
    "muşrik"; Allah'ın yanında, Allah'a ait vasıfları başkasıyla paylaştırmaya kalkmaktır. Buna Allah'a ortak koşmak diyoruz. Allah'tan başka ilah olmadığına göre, her kime-neye ilahlık vasıflarından bir ya da birkaçını yüklediğinizde müşrik olursunuz. Otomatiktir bu.

  • "münafık"lar günlük hayatta komşusuna ikiyüzlülük yapan kimseler değildir. Burada din ile ilgili bir ikiyüzlülükten bahseder. "iman ettik" der, aslında iman etmemiştir, içi başka dışı başkadır. Bunun örneği Münafikun suresi girişinde görürüz.

  • "fırka" > "fekik"; kopuk demek. "fekki"; koparmak. "infikak"; kopmak.
    "fırka"; koparak ayrılmak. Mesela mecliste muhalefet partisi olmak vardır; aynı mecliste, aynı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır bunlar. Muhalefette farklı fikirler olsa da ortak bir zeminde, ortak değerlerde buluşmak, oradan ayrılmamak vardır. Fakat buradaki "fırkalaşma" denen ayrılmada kopuş vardır, tamamen ayrışma vardır.

Peki bu Ehl-i Kitap'tan kafir, müşrik, münafık olanlar ne zamana kadar kopmamışlar? "beyyine" gelene kadar.

  • "beyyine" > "Tertemiz sayfaları tilavet ederek okuyan Allah'ın resulüdür".

    Yani kitap geliyor. "beyyine" açıklamadır; saklanılanları, üstü örtülenleri, kafirlerin üstünü örttükleri şeyleri, müşriklerin saptırdığı iman anlayışını... Bunların cevabını veren açıklayıcı metin, nebi-resul aracılığıyla geldiğinde kopma başlıyor. İçlerinde sakladıkları gerçekler ortaya çıkmaya başlıyor.

  • "resul" > "resele"; saçak. Saçak bir suyun istenilen yere akmasını sağlayan aparattır. Su saçak borularından süzülür, aşağı doğru akar. Ne demek bu? "Bir yere haber saldım" denir, "suyu salmak" gibi.
    "risalet" > Allah'ın ayetlerini, akmakta olan bilgiyi olduğu gibi, bir saçak gibi insanlara tebliğ etmektir. Bunu yapana "resul" denir.
    Maide 67: "Ey resul, sana bu verilen vahyi olduğu gibi insanlara aktarmazsan saçak / risalet görevini yerine getirmemiş olursun".
    • Zuhruf 29: "rasulun mubin" (açık bir resul)
    • Yusuf 1: "kitabil mubin" (açık bir kitap)

  • "tilavet" > "telev"; sütten kesilen ve annesinin peşinden koşan, onu takip eden yavru. Takip etmek demektir.


    "tilavet"; ana ayetleri benzeşen ayetlerle takip ederek Kur'an'ı okumak.

    Al-i İmran 7 > muhkem ayetler için "ummu-l kitab" (onlar kitabın anasıdır) der. Muhkemleri, onlarla benzeşen yavruları müteşabihlerle beraber okumak tilavettir. "Kur'an'dan ayrılmayın" diyor Rabb'imiz. Ayrılırsak ne olur? Zan, ata, hoca...

    Şems 1-2: "Waş şemsi ve duhâhâ, wel kameri iza telâhâ" (Güneş'i takip eden Ay'a)

Rabb'imiz bize bir şey emretmişse onu bize açıklar. Fussilet 2-4, Hud 1-2, Al-i İmran 7

  • "tahir" > "tahur"; akan temiz su. İnsanlar suyla temizlendiği için, oradan benzetmeyle "tertemiz sayfalar". Allah'ın kitabı, gönderdiği sayfalar tertemizdir.
  • "sayfa" > "sahf"; tepsi demek. Sonra tepsi üzerine, dal, yaprak, deri üzerine onu yayarak yazı yazmak. Sonra da bir defterin her bir yaprağına "sayfa" denmiştir. "suhuf" çoğuludur. "sahaf" kullanılır, "sahaflar çarşısı" vs diye; aslında o "kitaplar çarşısı"dır.
  • "kaim"; hayvanların ön ayaklarına denir. Bu kökten açılarak:

    "kıyam" > "ekıymıs salât"; ayağa kalkarak ibadet. Ayakta durmak.
    "kıyamet"; kalkış. "yevmi-l kiyâmeti": mezardan ayağa kalkacağız.
    "kayyim, kayyum"; sürekli ayakta duran.
    "dinu-l kayyim"; "Yıkılmayan, sürekli ayakta duran, sapasağlam din Allah'ın dinidir" diyor. "Ve bu sayfalar var ya ey insanlar, bunun içinde ayakta tutan yazılar vardır".

  • Enfal 24: "Allah ve resulü sizi hayat veren şeye çağırdığı zaman icabet edin".

    Ayet-el Kursi'de Allah kendisi için "Hayy" ve "Kayyum" diyor. Hayy ve Kayyum'un yan yana gelmesi tam da bu işte. "O sürekli diridir, ayaktadır, uyumaz". (Al-i İmran 2)

  • "emir" > "merve"; yumuşak taş demek. "emerve"; yumuşattı demek.

    "emir"; buyurmak demek ama nasıl? Emir, davettir. O yüzden "hidayet" yumuşakça yol göstermektir.

  • "itaat"; amire değil Allah'adır. Allah'a ve ayetlerine itaat edin. Ha ben doğru söylüyorsam, Kur'an'ı anlatıyorsam Kur'an'a itaat etmiş olursun.


    Beyyine 1-4 > Bakara 213

  • "abd" > "kulluk" kelimesi "kullanmak"tan gelir. Kullanımını, yapabileceğin her şeyi Allah'a adamaktır. Varlığını O'nun kullanımına açtığında kul yani "abd" olursun.

  • "amel" ise; bir başkası için belirli bir zaman diliminde çalışmaktır. İş biter, sen özgürsün.

Kulluk daimdir, amelin üstündedir.

  • "abd"; sarayın kapısında bekleyen görevli.

En'am 162: "De ki, benim namazım, mensekim, hayatım, ölümüm alemlerin Rabb'i olan Allah içindir".

Tevbe 111: "Allah müminlerin canlarını, mallarını karşılığında Cennet'i vermek üzere satın almıştır".

  • Ehl-i Kitap'ın hepsine kafir diyenlere cevap Al-i İmran 113:

"Hepsi bir değildir. Ehl-i Kitap içinde dik duruşu olan bir toplum da vardır. Onlar gecenin bölümlerinde Allah'ın ayetlerini tilavet eder ve secde ederler".

  • Kur'an müslümanlarına cevap Hac 78:

"Allah sizi, önceden de şu Kitap'ta da "Müslümanlar/Allah'a teslim olanlar" diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız".

  • "halis" > "hales"; çekirdek içi, öz.

    Zümer 3: "Gerçek, doğru, değişmez, bozulmamış din sadece Allah'ındır"
    İhlaslı, muhlis biri olmak demek, özüne uygun olmak demektir (Haşr 19)
    O'na, Allah'a teslim olduğunda, O'nu unutmadığında ihlaslı, muhlis biri olursun.

  • "hanif"; eğildiği zaman kırılmayan yaş dal parçası.

    Rabb'imiz "İbrahim hanif idi" diyor. Babası azer ve toplumu İbrahim'i yanlış yollara yamultmak istedi. O hanif; yani hakikate, fıtrata yöneldi.
    Araplarda yola doğru eğilen ağaca "hanif" denir.

    Babası putçu, put inşa ediyor, toplumu putçu, ortada kitap yok. Allah'ı biliyorlar ama müşrikler. Genç İbrahim aklını işleterek, eğilen bir ağaç gibi Sırat-ı Müstakim'e doğru gidiyor. Böylece Kur'an'a göre İbrahim: "tek başına ümmet" oluyor.

  • "şerru-l beriyye" > "berr" kara demektir, denizin zıttı.. "bahr - berr"... En'am 79
    • "birr"; etkili yaygın iyilik. Bakara 172: "Birr'e ulaşmanız yüzünüzü doğuya ya da batıya çevirmeniz değildir". "beriyye"; topraktan yaratılmış. Ya Rabb'i, her şey topraktan değil mi? Hayır. Cinler ateşten, melekler ışıktan yaratılmıştır. Daha nice yaratılanlar var, ama sonuçta "Her canlı şeyi sudan yarattım" diyor. "el Berr" olan Allah...
    • "şer"; ateşten sıçrayan kor parçası. Buradan benzetilerek, çevresine yangın çıkaran kişi. Şöyle derler: "adam sağında-solunda, çevresinde ne varsa yakıp yıkıyor". Yakıp yıkmak kullanılır Türkçe'de. "şerru-l beriyye"; Topraktan yaratılmışların en ateş çıkaranları, çevrelerine zarar verenleridir.
  • "huld"; yağmurun, rüzgarın yıpratamadığı sert kaya parçası. Kalıcı, ölümsüz olarak kullanılmaya başlanmıştır.
    "hâlidine fîhâ ebedâ"

  • "hayru-l beriyye" ise iman edip "salih amel" işleyenler..
    • "salih amel"; yaratılışa, yaratılmışa uyumlu, düzene uygun işler. "'amilu-ssâlihât" dişi çoğul kullanır. "ıslah" edici, onarıcı işler. Biri yere taş atarsa, bu alır taşı yerden kaldırır. Biri hayvana saldırır, bu hayvanı alır veterinere götürür. Biri ağacı söker, bu yerine takar. Biri virüsü yayar, bu virüsü durdurmak için ölümüne çalışır doktor olarak. "şerru-l beriyye" ile "hayru-l beriyye" farkı budur.
      Salih amel > bir köpeğe barınak yapmak, bir kuşa yuva yapmak, bir açı doyurmak, hüzünleneni teselli etmek...
      barınak > köpek, yuva > kuş, açlık > ekmek...
      Böyle uyumlu işler yapmak.
    • "hayr"; kalabalık at sürüsü. At berekettir diye bakar herkes. Fazla mal, ölçülen malın fazlası demektir. "hayr", "şer"rin zıttıdır. Biri iyiliği hatırlatır, biri kötülüğü. Ondan sonra ayet gelir:

      "Kim zerre ağırlığında hayır işlerse onu karşısında görür. Kim de zerre ağırlığında şer işlerse onu da görür". "Ne biçim bir kitap bu? Bütün yaptıklarımı yazmış, en büyük - en küçük ayırmamış".
      hiçbir şey değilken seni ben yaratmadım mı

  • "tahtiye" > "taht"; ayağın altına konan şey. "taht, tahta" da buradan gelir.

  • "tecri" > "cereyan" > "cer"; suyun akımına kapılmış bir parça "dal parçası vs.).
    "cereyan"; kapılmak. "elektrik akımına kapılmak, cereyan çarpmak"
    "Altından ırmaklar akan" derken "tecri" kelimesini kullanıyor.
    Kur'an Müslümanı mıyım, ehli sünnet miyim diye kavga edeceğine sana hidroelektrik santralinin ipuçları veriyor. Allah müminlerin velisidir. Suyun debisinden, yukarıdan aşağı sert akışından elektrik (cereyan) üretiyoruz. Dünyada üretmeyen yok.

  • "şer" insanın kendi yaptığıdır. "hayr" kimdendir?

    Ali İmran 26: "bi yedîke-l ḥayr" (el Hayr, hayrın tümü Sen'in elinde, Sen'in kontrolündedir Allah'ım)

  • "huşu"; ayakta duran kuru ot. O ottan "huşu" kelimesine benzer bir ses çıkar, Türkçe'de biz buna "hışırtı" deriz. Hışırtı duyunca ürperir insan. Buradaki anlam: Rabb'inden gelen sese ürpererek dönmek, o sözün Allah'a ait olduğunu bilmek ve Allah'tan gelen o söze itaat etmezse başına ne geleceğini hesaplayarak ürpermek. "huşu" budur. Rabb'im Sen'den kim huşu duyar?

    Fatır 28: "Allah'tan alim kullar huşu duyar".
    Kendisine ilimden nasip verilmiş kimseler insanların Allah'a karşı terbiyesizliklerine bakarak ürperirler, Hudhud kuşu gibi. Şaşırır kalır: "Allah'ı bırakmış güneşe secde ediyorlar" diye.
    "üçtür" diyorlar. Allah'a 3 ilah yakıştırıyorlar. "Gökler yer buna dayanamayıp neredeyse çatlayacaktı". Varoluş, ontoloji tepki veriyor, ilim ehli hüzünlenmesin mi?
    “O kâfirler iman etmiyorlar diye hüzünden kendini heba edeceksin".
    "haşa" > "huşu"dan geliyor. Yusuf 31, 51'de geçer.
    Kötü bir şeyi söylemekten yapmaktan ürpeririz de "haşa" deriz.

  • "maşAllah" > Kehf 39
    "mâ" ayrı yazılır zaten, olumsuz demektir. "şâe Allah"
    "Alemlerin Rabb'i Allah, bu güzel şey için olumsuz bir şey var etme"
    "maşAllah, nazar değmesin" denmez.
    "maşAllah, ya Rabb'i, bu şey için olumsuzluk verme olur mu"
    "mâ şâe", kötü bir şey inşa etme bu güzellik kalsın. "Çok mutlular maşallah bozma ya Rabb'i mutluluklarını".
  • "inşAllah" > "şâe" var yine. "Allah o anda olması gereken ortamı hazırlarsa" demektir.
  • "maşAllah" da "olumsuz bir şey verme"

"inşAllah" da "olumlu kıl, ortamı hazırla, inşa et. Çünkü yarına çıkar mıyım, görüşeceğim insan yarına çıkar mı, iş olur mu, yürür mü, araba kaza yapar mı bilmiyorum".

Kehf 23-24: "Yarın bir iş yapacağım diye kesin konuşma, inşAllah de".

Daha yarın inşa olmadı, Allah inşa ederse olur. Astronomlar uyarıyor bizi yarın diye bir şey yok. Yarın diye bir şey oluşması için o evrenin, o büyük gücün devam etmesi gerekiyor.

  • "mazAllah"; "e'uzu" neydi? Vahşi hayvanlardan dikenli çalıların içine sığınmaktı; şeytandan Allah'a, şeytanlaşmış insanlardan olumsuzluğa çağıran, Allah'a isyanlığa, O'nun sınırlarını aşmaya çağıran şeylerden insanlardan vesveselerden, kime sığınırız? Allah'a!


    Burada "mazAllah" dedin mi "Allah'a sığınırım". Meryem 18 Yusuf 23-79

  • "estağfurullah" > "hafriyat, gafr".

    "Afuvv" bir şeyin üstünü silmek, bir şeyi tamamen silmek değil: masanın üstünü silince masayı yok etmezsiniz.. "Afuvv" dediğinde "el Afuvv" olan Allah siler. Senin günahını siler. "Gafur" dediğinde hafriyat gibi onu ordan kazar, çıkarır, görmezden gelir, üstünü örter. Gafur Afuvv Allah.

    "estağfurullah" bizim kültürümüzde çok güzel bir yerde kullanılır; birine bir iyilik yaptığınızda o kişi de "Allah senden razı olsun, teşekkür ederim, minnettarım" dediği zaman ne dersiniz? "Estağfurullah!" Karşınızdakine ve nefsinizdekine hatırlatırsınız; "ya ben günah doluyum be, ben bu yaptıklarıma karşılık Allah'ın beni affetmesinden, kusurlarla dolu hayatımı kabul etmesinden başka hiç bir şey istemiyorum ki. Bana öyle deme gözünü seveyim ben insanım". Ne diyor Muhammed Nebi?

  • "De ki onlara, ben az sonra size veyahut da bana ne yapılacağını bilmem"

    Nuh 10 Ali imran 135 Nisa 106-110 Hud 3-52-90

  • Beyyine 1-4 müteşabih ayetler Bakara 109-213 ayetler

  • "Dinde zorluk yoktur" > Bakara 256, İnsan 3, Kasas 56, Nahl 93, Enam 35, 162 Tevbe 111 Al-i İmran 113, Hac 78 Neml 92, Fatır 28, Rad 28, Enfal 2, Hac 35, Ahzab 72, Haşr 21

  • "Zerre hayır ve şer" > Zilzal 7-8

  • Karia 6-7, Kehf 49, Enbiya 47, Meryem 9, 67, Kıyamet 36-40.