SÜNNETULLAH KAVRAMI NEDİR, NE DEĞİLDİR VE NEBİ-RESULLERİN SÜNNETİ VAR MIDIR

sünnetullah

Sünnet olma meselesine çalışırken “sünnetullah” kavramına da değinmezsek olmazdı. Sünnet ile ilgili tasdik yazımızda bu konuya 1-2 cümleyle temas etsek de gerçekte Allah’ın sünneti nedir, nebilerin ayrı sünneti var mıdır, Kur’an’da sünnet kaç kez geçiyor bunları es geçtik.

Sünnetullah terimi pek çok Kurani terim gibi farklı hiziplerin farklı anlamlar verdiği; kelamcıların, mezhepçilerin, bilimsel tefsir ehlinin, kurancıların ve din felsefecilerinin bolca at koşturduğu bir alan haline gelmiştir.

Sünnetin kökü ve Sünnetullah’ın gerçek Kur’ani tanımına geçmeden önce bazı gereksiz bilgilerle başlayalım, Sünnetullah için yapılan klasik ve modern tanımlamaları inceleyelim, Kur’an’daki Sünnetullah’ın Kur’ansız yorumlarına bakalım.

Sünnetullah’ın Klasik ve Modern Yorumları

Klasik tanıma göre sünnetullah; Allah'ın evreni yaratırken koyduğu değişmez yasalar ve düzen olarak anlaşılır. Daha çok Allah'ın kudret ve iradesi, evrenin işleyişi ve tabiat kuralları şeklinde tanımlanır.

Kelamcılar, sünnetullah ile eş anlamlı olarak "âdetullah" tabirini kullanmışlardır. Bu tabir, tabiat kanunlarının Allah'ın alışkanlığı olduğunu ve Allah'ın dilediği zaman bu kanunları değiştirebileceğini ifade eder.

Sünnetullah, Allah’ın adaletinin bir tezahürüdür. Nebi-resullere karşı gelen, hak hukuk ve adalet kurallarına uymayan toplumların helak olması, bu kanunların bir sonucudur. Bu helak, sadece geçmişte yaşanmış bir durum değil, aynı zamanda gelecekte de geçerli olacak bir kanundur.

Sünnetullah, Allah'ın yarattıkları üzerindeki geçerli olan evrensel yasaları ifade eder Bu yasalar, inananlar ve inanmayanlar üzerinde işleyişi olan düzenlemelerdir.

Sünnetullah, Allah'ın nebi resullerine ve müminlere dünya hayatında ve ahirette yardım etmesini içerir. Ancak bu yardım, iman edip salih ameller işlemek şartına bağlıdır. Tembelce oturmak yerine, gayret gösterenlere ilahi yardım ulaşır.

Modern yorumlarda sünnetullah, sadece tabiat kanunları ile sınırlı olmayıp, toplumsal yasaları da içerir. Toplumların yükselişi ve çöküşü, ahlaki değerler, adalet ve sosyal davranışlar bu kapsamdadır. Bazı alimler, özellikle 19. yüzyılda pozitivizmin etkisiyle, sünnetullahı sosyal olayların kanunları olarak görmüşlerdir. Bu yorum, sünnetullahın sadece tabiat kanunları olmadığını, aynı zamanda toplumların da kendi yasalarına sahip olduğunu vurgular.

Modern yorumlar, bilimsel çalışmaların, sünnetullahın daha iyi anlaşılmasına katkı sağladığını belirtir. Bilimsel keşifler, evrendeki düzenin ve işleyişin bir göstergesi olarak kabul edilir ve bu keşiflerin Kur'an'ın bu konulardaki işaretleriyle uyumlu olduğu düşünülür. Bu yaklaşım, din ve bilim arasında bir uyum arayışını temsil eder.

Klasik yorumlarda sünnetullah daha çok tabiat kanunları ve ilahi irade ile ilişkilendirilirken, modern yorumlar toplumsal yasaları da sünnetullahın önemli bir parçası olarak görür. Toplumların yükselişi, çöküşü, ahlaki değerleri, adalet anlayışı ve sosyal davranışları sünnetullahın bir parçası olarak kabul edilir Bu yaklaşım, sünnetullahın toplumsal hayata etkisini daha belirgin hale getirir:

Doğuştan medenî bir varlık olan insan için belirlenmiş sosyal kanunlar (sünnetullah) vardır. Kur’an’da bu kanunlar geçmiş milletlerin başından geçen olaylarla ortaya konmakta, peygamberlerin bu yasaları öğretmek için gönderildiğini, bunlara göre yaşayan toplulukların mutluluğa erdiğini, kanunları çiğneyenlerin ise yok olup gittiğini haber vermektedir. Kur’an sünnetullahın cebir niteliğinde olmadığını bildirmek için onu bazan insana, bazan Allah’a nisbet eden şartlı önermeler şeklinde ifade etmektedir. Meselâ, “Bir millet kendi tutum ve davranışını değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirmez” âyetinde (er-Ra‘d 13/11) değişim insan fiillerine, Allah’ın bir ülkeyi yok etmek istediği zaman o ülkenin şımarmış zenginlerine yola gelmelerini emrettiğini, fakat onların kötülük işlemeyi sürdürdüklerini ve bu yüzden helâk edildiklerini bildiren âyette ise (el-İsrâ 17/16) Allah’ın dilemesine bağlanmıştır.

Mucizeler/ayetler söz konusu olduğunda sünnetullahın değişmezliği üzerine şöyle söyleyenler olmuş:

Kur'an'da anlatılan bazı olağanüstü olaylar (mucizeler), sünnetullahın değişmesi olarak değil, aksine sünnetullahın işleyişinin bir göstergesi olarak anlaşılmalıdır. Örneğin, denizin yarılması veya ateşin İbrahim'i yakmaması gibi olaylar, Allah'ın inananlara yardımı ve inanmayanlara karşı olan vaadinin bir sonucudur.

Bazı alimler sünnetullahın tek bir kanun olduğunu, mucizelerin ise bu kanunun geçici olarak askıya alınmasıyla ortaya çıktığını savunmuşlardır.

Görüldüğü üzere değişik değişik yorumlar var, aralarında doğru söyleyenler de var. Ama Kur’ani bir kavram hakkında Kur’an’a bakılmadan tanım getirilmesi, atıp tutulması iyi değil. Kimse bu kavramı bu şekilde doğru anlayamaz. Kur’an’da geçen bir kavram üzere çalışıyorsanız yapacağınız iş bu kadar zor değil, açacaksınız Kur’an’a bakacaksınız kaç yerde geçmiş, hangi anlamlarda hangi bağlamda geçmiş, kavramın kökü nedir, nerden nasıl türev gelmiş… Kimse bunları sorgulamıyor. 2 tane ayet okuyup bin tane palavra sıkıyorsunuz.

Şimdi sünnet ve Sünnetullah Kur’an’da nedir ne değildir birlikte inceleyelim:

Sünnet Kavramı

Sünnet snn (سنن) kökünden gelir; diş demektir. Kur’an’da bu kelime kök anlamıyla 1 ayette geçer:

Maide 45: وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ ف۪يهَٓا اَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِۙ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالْاَنْفَ بِالْاَنْفِ وَالْاُذُنَ بِالْاُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّۙ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌۜ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِه۪ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَهُۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Ve Biz, onda, onların üzerine yazdık: “Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralamada kısas vardır.”. Artık kim onu sadakasına sayarsa o, onun için bir örtüştür/kefarettir. Ve Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerdir.

Dişlerin ağızda sıralanmış olmasından türev sıralı anlamında mesnun kullanılır. 3 ayette geçer:

Hicr 26: وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍۚ

Andolsun Biz insanı sıralanmış kalıp şeklinde bir zincirden/iplikten yarattık.

Hicr 28: وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ

Rabb’in meleklere şöyle demişti: Ben sıralanmış kalıp şeklinde bir zincirden/iplikten bir beşer yaratacağım.

Hicr 33: قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ

İblis dedi ki: o sıralanmış kalıp şeklinde zincirden/iplikten yarattığın bir beşere mı secde edeceğim?

Dişlerin sıralılığı, sürekliliği ve düzenliliğinden: tekrar eden, sürekli, değişmez düzen/yasa anlamında dişil çoğul sunen ve dişil tekili sunnet kullanılır. Kur’an’da düzen anlamında sulh ve din kavramları da vardır. Ancak sunnet’in farkı şudur: Sulh farklı ögelerin birbirine uygunluğuyla, din borçlanmayla, sünnet de sebep sonuç bağıntısıyla işleyen düzendir. Ayetler ile bunu göreceğiz.

Sunen, Sünnet ve Sünnetullah ile İlgili Tüm Ayetler

Al-i İmran 137: Sizden önce de sunen/yasalar uygulanmıştı. Yeryüzünde dolaşın da yalanlayıcıların sonunun ne olduğunu görün.

Nisa 24-27: Ayrıca sağ ellerinizin yönetimindekiler hariç evli kadınlar... Bunlar, Allah’ın üzerinize yazdıklarıdır. Bunların dışındakiler, güzel davranmanız, zinadan kaçınmanız ve mallarınızla istemeniz koşuluyla size helaldir. Yararlanmanıza karşılık bir farz olarak ücretlerini ödeyin. Bu farzdan sonra üzerinde anlaştıklarınızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Allah Alim’dir Hakim’dir. Sizden özgür kadınlarla evlenmeye güç yetiremiyenler, sağ ellerinizin yönetimindeki güvenen kızlar ile evlensinler. Allah güveninizi en iyi bilendir. Siz birbirinizdensiniz. Ailelerinin izniyle ve örfe uygun şekilde ücretlerini ödeyerek onlarla nikahlanın. Güzel davransınlar, zina etmesinler ve gizli dostlar edinmesinler. Evlendikten sonra bir fuhuş/çirkinlik yaparlarsa, kendilerine özgür kadınlara verilen azabın yarısı uygulansın. Bu, içinizden sıkıntıya düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz sizin için daha iyidir. Allah Gafur’dur, Rahim’dir. Allah size bunları açıklamak, sizden öncekilerin sunen’ine/yasalarına sizi iletmek ve size yönelmek ister. Allah Alim’dir, Hakim’dir. Allah size yönelmek ister; şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa meyletmenizi ister.

Enfal 38: Gerçeği örtenlere de ki: Eğer vazgeçerlerse geçmişte yaptıkları örtülür. Eğer tekrar dönerlerse, öncekilerin sünneti geçerlidir.

Hicr 10-13: Ve ant olsun ki senden önceki topluluklara da gönderdik. Onlara alay etmedikleri bir tane rasul gelmezdi. Böylece onu o toplayıcıların kalplerine sokarız. Kendilerinden öncekilerin sünneti geçtiği halde ona güvenmezler.

İsra 73-77: Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden başkasını üzerimize iftira atman için fitnelendireceklerdi. O zaman seni halil/dost edinirlerdi. Seni sağlamlaştırmasaydık, ant olsun ki sen, onlara az da olsa eğilim gösterecektin. O durumda sana, hayatı da ölümü de kat kat azaplandırırdık. Sonra Biz’e karşı bir yardımcı da bulamazdın. Neredeyse seni bulunduğun yerden çıkman için yerinden oynatacaklardı. O zaman onlar da senin ardından ancak az bir süre kalabilirler. Senden önce de gönderdiğimiz rasullerimize uyguladığımız sünnetimiz budur. Biz’im sünnetimizde bir sapma bulamazsın.

Kehf 55: Kendilerine yol gösterici geldiğinde, insanları güvenmekten ve Rab'lerinden örtünme dilemekten alıkoyan, öncekilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi veya azabın açıkça karşılarına gelmesini dilemeleridir.

Ahzab 38: Allah’ın ona farz kıldığı bir şeyde nebiye bir güçlük yoktur. Bu, daha öncekilere de uygulanan Allah’ın sünnetidir. Allah’ın emri, ölçülendirilmiş bir ölçüdür.

Ahzab 57-62: Allah ve Rasul’üne eziyet edenlere, Allah, dünya ve ahirette lanet etti. Ve onlar için alçaltıcı bir azap hazırladı. Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara yapmadıkları bir şeyle eziyet eden kimseler, elbette ki bir buhtan ve açık bir ithm yüklenmiş oldular. Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle, üzerlerine cilbablarını örtünsünler. Bu, onların bilinmeleri ve eziyet edilmemeleri için daha uygundur. Allah, Gafur’dur, Rahim’dir. Eğer, münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar, bu şehirde kötü haber yayanlar bu davranışlarına son vermezlerse, ant olsun ki, seni onların üzerine süreriz de seninle bir arada daha fazla kalamazlar. Lanetlenmiş kimseler olarak, nerede rastlansalar yakalanırlar ve öldürülürler de öldürülürler. Bu, daha öncekilere de uygulanan Allah’ın sünnetidir. Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.

Fatır 42-43: Eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, diğer toplumlardan kesinlikle daha doğru yolda olacaklarına dair var güçleriyle Allah’a yeminler etmişlerdi. Fakat onlara uyarıcı geldiğinde bu onların yalnızca nefretlerini artırdı. Yeryüzünde büyüklendiler ve kötü planlar yaptılar. Oysa kötü planlar, sahibinden başkasını kuşatmaz. Öyleyse onlar, öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlüyorlar? Hâlbuki Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın. Allah’ın sünnetinde asla bir sapma bulamazsın.

Sünnetullah'ın Kur'anî Tanımı

Ayetlerin anlattığı çok açıktır. Sünnet, Sünnetullah denen şey: Vahiyle yüzleşen kulların sergiledikleri tutum ve tavra yönelik Allah’ın onlara verdiği karşılıktır. Bu hiçbir zaman değişmez! Hiç sekmez, hiçbir şekilde tahvile/çevreden dolanmaya da uğramaz. Rasuller dahil hiç kimse bundan kaçamaz.

Sünnet ne tabiat kanunudur, ne toplumsal kanundur, ne bilimsel kanundur, ne de otorite bellenen kişilerin din adına yaptıkları uygulamalardır. Hiçbiri değildir. Gelenekçiler de modernistler de kelamcı ve feylesoflar da çuvallamıştır.

Sünnet ilahi otoritenin dindeki en net ve temel kanunudur: vahiy karşısında müspet tavır alan müspet cevap görür; iman eden, salih amel işleyen, örfe uygun iş yapan, tövbe eden kurtulur. Menfi tavır alan ve zulmeden ise zulmunun karşılığını azap olarak alır. Topluluk olarak zulmedenler ise topluluk olarak yerin dibine girer, dünyada da ahirette de layığını görür. Rasuller için de aynı şey geçerlidir, İsra 73-77’yi özellikle Hakka 44-47 ile okumak lazımdır. Sünnetullah, insanın yaratılışından beri Allah ile kulları arasındaki davranışsal karşılıklılıktır.

Ayetlerde öncekilerin sünneti şeklinde yer alan ifade: Allah’ın zalim, kafir, fasık, münafık toplulukları hakettikleri azap ile başbaşa bırakmasıdır. O toplulukların başına gelen Allah’ın operasyonudur. Rabb’imiz, sonraki toplulukları da o sünnetin uygulandığı topluluklar gibi olmamaları için uyarır.

Nebi-Resullerin Sünneti Diye Bir Şey Var mı?

Bugün geleneğin Resulullah’ın Sünnet’i diye tanımladığı şey: Muhammed’in risalet zamanında din adına uyguladığı, yaptığı, söylediği, söylemediği, emrettiği, yasakladığı, onayladığı, reddettiği, giydiği, kuşandığı, yediği, yemediği, hatta Kur’an harici kendisine gayrimetluv vahyedildiği iddia edilen rivayet adı altında Muhammed’den 100 sene sonra neşredilmiş dedikodu eserlerinden müteşekkil olan ve Kur’an’ın peşi sıra yapılandırılmış ikincil bir otorite olarak karşımızda 1300 yıldan fazladır duran gayrı Kur’ani bir gudubettir. Böyle bir şeyin var olmadığını Kur’an’ın sünnet tanımından çok rahat bir şekilde anlıyoruz. Usve-i hasene Muhammed’den kendilerine sünnet uyduran bu köhne zihniyetin, ağızlarında çok acı bir tat bırakacak Allah’ın asla tebdil ve tahvil olmayan gerçek sünnetiyle muhatap olacağından kuşkumuz yok. Evet siz Ehl-i Sünnet’siniz, öncekilerin sünnetine ehilsiniz.

Sünnet bir tanedir; Allah Kendi’sine ve vahyine kim nasıl yaklaşıyorsa ona öyle yaklaşır. Resulunu dahi Kendi sünneti ile tehdit eden Allah’ın resulune ayrı sünnet vereceğini uman gelenek zarardadır, Sünnetullah’a bilimsel yasa veya tabiat yasası diyen güruh da zarardadır. Muhammed’in sünneti diye bir şey yoktur, ayrı bir yolu-kuralı da yoktur, zira Muhammed de kendinden önceki nebi-resullerin yoluna uymakla mükelleftir: İbrahim’in, İshak’ın, Yakup’un, Davud’un, Süleyman’ın, Eyüp’un, Yusuf’un, Musa’nın, Harun’un, Zekeriya’nın, Yahya’nın, İsa’nın, İlyas’ın, İsmail’in, Elyesa’nın, Yunus’un ve Lut’un.

En’am 90: اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدَى اللّٰهُ فَبِهُدٰيهُمُ اقْتَدِهْۜ قُلْ لَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراًۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْعَالَم۪ينَ۟

Onlar, Allah'ın yoluna ilettiği kimselerdir; sen de onların yoluna uy. De ki: "Ben bunun üzerine sizden bir ücret beklemiyorum. O, varlıklar için bir hatırlatmadır."